RAMAZAN ve İ'TİKAF

RAMAZAN ve İ'TİKAF

Ramazan ayı ki insanları irşad için furkanı, hidayet delili beyyineler halinde Kur’an onda indirildi. (Bakara/185)

Ramazan bir Kuran ayıdır. Ramazan’ın önemi Kur’an’ın öneminden gelir. Kur’an bir hidayet ve yola getirme insanı düzeltme kitabıdır. Ramazan’da öyle..
  Ramazan, İman ettiğini söyleyenleri kendisine getirir ve oradan da Rabbine..
       İnsan onbir ay boyunca kendisinden uzaklaşmış, dolayısı ile Rabbinden uzaklaşmıştır. Onbir ay boyunca zihnimiz, kalbimiz ve amellerimiz kirlenmiştir. Bunların manevi bir ortamında temizlenmeye ihtiyacı vardır. İşte Ramazan bunun için vardır.
       Ramazan bir kazanım ayıdır. Gelirken bizlere birçok hayırlar getirir ve bizden de birçok hayırsızlıklarıda alır götürür. Eğer ramazan bizim içimize girerse ve bizim içimize sinerse..
      Bir insan ramazanın hakkını vermiş ve ramazanı adeta kucaklamış ise ramazanda ona hakkını verir ve onu kucaklar. Bu ay ondan kopmaz ve bayramdan sonra da onunla beraber gelir. Bayram gelince ramazandan yüz çevirmeyen ve unutmayan insandan ramazanda yüz çevirmez. Ayrıca Ramazanın sonuna bayram yapılması, bayramla birlikte saatin zembereğinin boşalması gibi adeta kendimizi eski anlayışlarımıza bırakmak için değil, aksine hayatımızı ramazan yapabilirsek ahiretimizinde bayram olacağını görmektir. Asıl olan bu güzel ay ile kendimize nasıl kulluk yapmamız gerektiğini göstermek ve nefsimize bunu alıştırmaktır. Çünkü iki tip müslümanlık yoktur. Ramazan müslümanlığı ve ramazan sonrası müslümanlık. Bu nefsimizin bize ürettiği bir telkinidir. Rahman’ın kullarından beklediği ve görmek istediği gerçek kulluk modeli bu kutlu ayda oluşur.
      Bir insan ramazanın hakkını verirse o yılın hakkını vermiş olur. Çünkü ramazan imanların yenilenme, arınma, takvaya ulaşma ve manevi rütbelerin ve derecelerin alınma ayıdır.
       Ramazanı etkisinin içinde buluduğumuz ayla birlikte başladığını düşünürsek biraz eksik algılamış oluruz. Ramazanı rüzgarı ve etkisi aslında tam iki ay önce, yani receb ve şaban ile başlar. Hassas gönüller Recep ayının başlangıcı ile birlikte ramazının yaklaştığını görürler. Ramazanın o güzel kokusunu ta o zaman alırlar. Büyük bir bereket ve kişiyi kendisine getirme ayları olan üç ayların gelmesi ile birlikte adeta ramazan da onlar için başlamış olur.
       Kalbi yumuşatan, nefsi kıran, kişiyi arındıran, mümini muttakileştiren bu kutsal ayda o hassas gönüller hayırlarını, infaklarını, yardımlaşmayı ve paylaşmayı ve en güzel söz olan Kuran’ı okumayı ve düşünmeyi bu ayda arttırdılar. Çünkü o gönüller için ramazan gerçekten onbir ayın sultanıdır.
       Ve Şabanın onbeşine gelindiğinde artık ramazan kendisini iyice göstermiş olur. Çünkü iki hafta sonra en kıymetli, en bereketli ve en etkili ay başlamış olacaktır. Ancak şabanın on beşindeki berat gecesi -ki o gece kadir gecesinden sonraki en kıymetli gecedir.- Onlar için kurtulma, arınma ve Rahman olandan beratını alma gecesidir. Eğer Rahman onlara o gece beratlarını vermez ise; gelen ramazan o gönüller için çok soğuk ve buruk geçecektir. O yüzden çok tövbe ederler, çok gözyaşı dökerler ve geçen bir yılını ve ömrünü düşündüler. Kendisine, yaptıklarına ve yapmadıklarına farklı açılardan bakarlar.
      O hassas gönüllerde ise; hayatın aslında kendisininde bir oruç tutmak olduğunu, ramazanda yaptığımız gibi bütün hayatımızı kendimizi tutarak ve kontrol ederek, terbiye edip yetiştirerek geçirirsek hayatımızın sonunda yani ahirette amel defterlerinin sağ taraftan verilerek, gerçek bayramın o zaman olduğunu düşünürler. Onlar için ramazanın bitmesi diye bir şey yoktur. Bayram ise adeta bir tenefüs, soluklanma ve ilahi bir mükafattır. Hayat devam etmektedir ve Allah katında, iki dini hayat standardı yoktur. Yani ramazan dindarlığı ve  ramazan sonrası dindarlık. Bu garip ayrım, bizim kendi nefsimizin ürettiği bir çelişkidir. Ramazan da ulaştığımız seviye Allah(cc) bizden her zaman beklediği kulluk düzeyidir. Her ramazan la birlikte, insan kulluk çıtasını biraz daha yukarı çıkarmalıdır.
       İnsan oruç tutarken, aklına, diline ve kalbinede oruç tuttururmalıdır. Hz. Peygamberin “ Nice oruç tutanlar vardır ki onlara sadece açlıkları ve susuzlukları kalmıştır.” hadisini hiç aklımızdan çıkmamalıdır.
 
      Gece ibadetleri ve teravihleri ise, Allah’ a şükretmenin iyi birer fırsatıdır. Tüm namazlarımızı ağır ağır kılımalı ve okuduklarımıza dikkat etmeliyiz. Bu ayda sadece teravihle yetinmeyip nafileleri daha da arttırmalıyız. Unutmayalım nafileler arttıkça Allah’a yakınlıkta artar. Gece sahur için kalktıktığımızda, sadece bedenimizi doyurmamalı, sofraya oturmadan önce, çoğu kez ihmal ettiğimiz teheccüd namazlarını hatırlamalıyız. Çünkü teheccüd  Rahman’a yakınlığın yakıtıdır.
       Ramazan günleri hakkı verilerek ilerledikçe ruhlarda ilerler. Kişi yaklaşması gereken yere yaklaşır. Yılın en değerli ayı nasıl ramazan ise, ramazanın da en değerli günleri, içersinde bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinin saklı olduğu son on gündür. Yani i’tikaf günleridir.
      Sözlükte “hapsetmek, alıkoymak; bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak” anlamlarındaki “akf” kökünden türüyen i’tikaf, bu manaları yanında kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasını, fıkıh terimi olarak da ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde camide kalmasını ifade eder. İ’tikafa giren kimseye mu’tekif veya akif denir.
 
      İ’tikafa giren kimsenin gücü yettiği kadar namaz kılması, Kur’an’ın metnini ve anlamını okuması, istiğfar etmesi, dua ve niyazda bulunması, kelime-i tevhid ve tekbir getirmesi, Allah’ın varlığı, birliği, kudreti hakkında düşünceye dalması, gereksiz şeyler konuşmaması, arınması ve ağlaması müstehaptır.
     İ’tikafa özellikle ramazan ayının son on gününde girilmesi, kadir gecisini de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşır. Hz Aişe, “Resul-i Ekrem (s.a.v.) ramazanın son on gününde ibadet için yoğun bir gayret içine girer, gecesini ihya eder ve ibadet için aile fertlerini uyandırırdı” demiştir (Buhari, Müslim)
     İ’tikafa giren, yani, “Allah rızası için -mesela- on gün i’tikaf yapacağım” diyerek belirten kişi, tan yeri ağırmadan önce i’tikaf için belirlediği bir mescide, “ Ya Rabbi! Senin rızan için üzerime vacip olan i’tikafı eda etmeye niyet ettim” diyerek girer ve adadığı i’tikaf günleri süresince, mescidin bir köşesinde ibadetlerini ve tefekkürlerini yapar. Nezrettiği son günün akşam namazından sonra i’tikafan çıkar.
 
       İ’tikafta girenler için (tavsiye edilen) program ise,
       Gece saat 02.00 da kalkılmalı, güzelce bir abdest alıp cemaatle yada tek başına ağır ağır ikişer rekat olmak üzere  toplam on rekat teheccüd  namazı kılınmalı. Arkasından vitir namazı kılınmalı ve içten uzun bir dua yapılmalı. Sahur için hazırlıklar yapılıp sahur yemeği hafif olarak tamamlanmalı. Sabah namazı vakti gelinceye kadar bir köşeye çekilip Kur’an okunmalı. Sabah namazını cemaatle kılıp olduğumuz yerden kalkmadan işrak vakti çıkıncaya kadar yani güneşin doğuşundan yarım saat sonrasına kadar Allah zikredilmeli, hatırlanmalı, arkasından iki rekat işrak namazı kılınmalı, içten bir dua yapılmalı ve artık kuşluk vaktine kadar istirahat edilmelidir. Kuşluk vakti gelince iki yada daha fazla duha (kuşluk) namazı kılınmalı. Duha namazı da kılındıktan sonra öğlen namazına kadar ilmi değeri olan bir kitap okunmalı yada düşünerek Kur’an okunmalır. Öğlen namazı da cemaatle kılındıktan sonra bir köşeye çekilip tefekkür ve istiğfar ile meşkul olunmalıdır.
İkindi namazı da cemaatle kılındıktan sonra bir miktar birlikte tefsir veya hadis dersi yapılabilir. Ancak ihtilaflı konulara değinmeden ve hiçbir konuda tartışma yapmadan olmalıdır. Çünkü ikili tartışmalar i’tikafın feyzini bereketini ve tadını alır götürür! Akşam ezanı yaklaştıkça iftar hazırlıkları tamamlanır. Ezanın okunması ile birlikte iftar açılır sonra hemen cemaatle akşam namazı kılınır, arkasından evvabin namazı ikişer rekat olmak üzere dört yada altı rekat kılınarak iftar sofrasına oturulur. Akşam ile yatsı namazı arasında varsa kaza namazı kılınabilir yada Kur’an okunur. Yatsı namazı ve teravih namazı cemaatle lılındıktan sonra herkez köşesine çekilir. Dileyen bir miktar kitap okur, dileyen tefekkür eder, dileyende istirahate çekilir. Aslında yatsıdan sonra fazla oturmakta çok iyi değildir. Çünkü gece teheccüd namazına kalkılacak ve uzun ibadetler yapılacaktır.
      Tüm i’tikaf günleri bu şekilde ihya edilebilir.
 
       İ’tikafa girmek, içine girdiği bağımlı olduğu başka şeylerden kurtulmak demektir.
       İ’tikafa girmek, nefsin geri çekilmesi, ruhun ileri gitmesi ve olgunlaşması demektir.
       İ’tikafa girmek, özlediğimiz kulluğu ve  ibadetleri duyarlı bir şekilde yaşamak demektir.
       İ’tikafa girmek, ramazanın hakkını vermektir. İtikafa girmeyen kişinin ramazanında hep bir yer eksik kalacaktır. İtikafa giren kişi, hiçbir zaman itikaftan girdiği gibi çıkmaz, yükselir, derinleşir, güzelleşir ve iyileşir. Manevi dereceleri ve derinliği artar.
 
       Onbir ayın sultanı nasıl ramazan ise, ramazanın sultanıda itikaftır...
       Ramazan ve i’ikaf bizi başkalaştırmak ve düzeltmek ve takvaya ulaştırmak için vardır.
       Ne mutlu ramazanla mutlu olanlara..
       Ne mutlu ramazanı kucaklayıp içine koyanlara..
       Hayatı ramazan olanın ahireti de bayram olur inşaallah..