Kalabalığı Cemaat Yapan Mekân: Cami

Kalabalığı Cemaat Yapan Mekân: Cami

Rivayet edildigine göre Hz. Osman (r.a.) Mescid-i Nebevi'yi genişletmek istediğinde halk bunu hoş karşılamamıştı. Bunun üzerine şöyle dedi: “Allah Rasulü (s.a.s.)’in şöyle buyururken işittim: ‘Kim Allah için bir mescit inşa ederse, Allah da ona cennette aymsim inşa eder.” (Dârimr, saiat, 113)

Hz. Osman’ın bu girişimi, Medine’nin artan nüfusu karşısında eski mescidin ihtiyacı karşılamamasından kaynaklansa da, arkasında senelerce saf tuttukları Hz. Peygamber’in mescidinin hatırasını yaşatmak isteyen bazı sahabilerin bu değişikliği hoş görmedikleri anlaşılmaktadır. Fakat akıp giden zaman içerisinde, “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. işte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 18) ayeti gereğince, yüzlerce yeni mescit inşa edildiği gibi, eskileri de yenilendi. Mescid-i Nebevi'den de, bitişiğindeki Hz. Âişe’nin odasına defnedilen Allah Rasulü ve iki sevgili arkadaşı Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in kabirleri dışında neredeyse hiçbir iz kalmadı. 

Arapça’da secde edilen yer anlamına gelen “mescit”, islam dininde toplu ibadet yapılan mabede verilen isimdir. Kur’an’da ibadet yeri olarak, genelde bu kelime ve çoğulu “mesacid” kullanılmıştır. (A’râf, 29, 31; Bakara,H4, Tevbe, 18) ilk mabet olarak kabul edilen Kâbe,“el-Beyt” (ev) (Âl-i imran, 96; Bakara, 125, 127,158) ve “el-Mescidü’l-Harâm” (saygin mescit) (Bakara, 144,149); Kudüs’teki, “Süleyman mabedi”nin bulundugu mekân da “el-Mescidü’l-Aksa” olarak anılmıştır. (isrâ,i) Önceleri, cuma namazı kılınmayan küçük mescitlerden ayırmak için, cuma kılınan büyük mescitlere “el-mescidü’l-cami” adı verilmiş, zamanla sadece “cami” adi kullanılır olmuştur. Bugün islam dünyasında “mescit” isminin kullanımı yaygın olmakla beraber, Osmanlı’dan gelen bir alışkanlıkla Türkiye’de “cami” adı daha çok kullanılmaktadr. 

islam, ibadet yerlerine çok önem veren bir dindir. Kur’an, “...Allah, insanların bir kısmını diğerleriyle savmasaydı (engellemeseydi), içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi...” (Hac, 40) ayetiyle üç semavi dinin mabetlerinin saygın ve korunmaya değer olduğunu vurgulamıştır. Onun için Müslümanlar, genel olarak mabetlere saygılı davranmışlar, zorunlu durumlarda, kullanılmayan bir mabedi başka bir mabede çevirerek aynı işlevi sürdürmesini amaçlamışlardır. Kur’an’ın vurguladığı diğer bir husus, “mescitlerin Allah’a ait oldugu ve oralarda Allah’la birlikte başka birine dua edilmemesi gerektiği”dir. (Cin, 18) Bu yüzden islam kültüründe mescitlerin “Allah’ın evi” olduğu düşüncesi yaygınlaşmış, Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasını engelleyen ve oraların tahribine uğrasan kimseler zalim olarak nitelendirilmişlerdir. (Bakara, 114) 

Temiz ve ibadete elverişli bir yer olarak yeryüzünin âdeta büyük bir mescit ilan eden (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/82) Allah Rasulü’nün beyanı doğrultusunda islam dini, temiz olan her yerde ibadet yapılabileceğini ilke olarak benimsemiştir. Ancak cemaatle kılınan beş vakit namaz ile zorunlu olarak topluca kılınması gereken cuma ve bayram namazları için herkesin gelebileceği korunaklı yerlerin yapılması gerekmiş ve bu konuda ilk örneği Hz. Peygamber vermiştir. 

Hicretten önce Medine’de namaz kılınan bazı yerler mescit olarak belirlenmişti. Bunlardan biri de Medine yakınlarındaki Kuba’da mescit haline getirilmiş bir hurma kurutma yeriydi. Hicreti esnasinda Hz. Peygamber Kuba’ya geldiğinde bu yeri genişleterek korunaklı ilk mescidi inşa ettirmiş ve bir grup muhacir Kudüs’e yönelerek burada namaz kılmışlardı. Daha sonra Medine’de, inşaatında kendisinin de çalıştığı ve “Mescid-i Nebevi" olarak bilinen mabedi yaptırarak burayı dini, sosyal ve kültürel bir merkez haline getirdi. Hz. Peygamber döneminde Medine’de, Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebevi'nin dışında dokuz tane daha mescit bulunmakla beraber, cuma namazı sadece Hz. Peygamber’in mescidinde kılınıyordu. 

Camilerin bir nevi prototipi sayılan Mescid-i Nebevi'den itibaren islam dünyasında, içlerinde dünya mimarisinin şaheserlerinden sayılan camilerin bulunduğu binlerce mabet inşa edilmiş, çok büyük kalabalıkların toplandığı bayram namazları için etrafı çevrili geniş alanlar musalla olarak kullanılmiştir. Başta Müslümanların evleri olmak üzere, içlerinde namaz kılınabilecek, dergâh, tekke, zaviye, türbe gibi yüzlerce mekân bulunduğu halde camiler müstesna yerini daima korumuş, islam tarihinde hiçbir mekân caminin alternatifi sayılmamıştır. Müslümanlar için durum bugün de aynıdır. Hristiyan dünyasında farklı mezheplerin kiliseleri ve ibadetleri birbirinden tamamen ayrılmışken islam âlemini kubbesi altında birleştiren tek mabet camidir. ingiltere’den Yeni Zelanda’ya kadar, Müslümanların yaşadıkları her yerde, aşinası oldukları çağrı onları Allah’ın evine davet ettiğinde, kendi evlerine girer gibi, gönül rahatlığı içinde sığınabilecekleri yegane mekânlar camilerdir. Bugün bazi islam ülkelerinde şia mezhebine mensup olanların devam ettikleri camiler ayrı gibi görünse de, diğer mezhep mensuplarının buralara gitmelerine, ibadetlerini yapmalarına engel dini bir ayrışma yoktur. 

Özetle camiler, insanlar arasında her türlü statü farkını kaldıran ve müminlerin Allah önünde eşit kullar olarak ibadet yapmalarını sağlayan kutsal mekânlardır. Birbirlerini tanımayan insanlar oradan, Allah’ın huzurunda omuz omuza saf tutmuş bir müminler cemaati olarak ayrılırlar. Orada namaz kıldıran imam, arkasındaki cemaatten hiyerarşik bir üstünlüğe sahip değildir. Bu görevi yerine getirebilecek asgari bilgiye sahip herkes imamlık yapabileceği için islam’da “din adamları” sınıfı oluşmamiş, sadece, cami hizmetlerinin aksamamasi için ücretli görevliler tayin etmek yoluna gidilmiştir. 

 

 
Prof. Dr. I. Hakki final 

Korunması Gereken Bir Değer: Irz

Ebu Hureyre (r.a.)’den nakledildigine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Müslümanın Müsl

Oku

Malı Sırtta Taşımak

Ebu Hureyre (r.a)’den nakledilen bir hadise göre Allah Rasulii (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kulların

Oku

Bizi Tutan Oruç

Ebu Hureyre (r.a.)’den nakledilen bir hadis-i şerifte Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Oruç

Oku