Rasul-i Ekrem (s.a.s.) recep ayı girdiğinde, “Allah’ım! Recep ve şabanı hakkımızda mübarek eyle, bizi ramazana ulaştır!” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/259.)
Bereket ve mağfiret ikliminin habercisi mübarek Regaib Kandili’yle başlayan ve içinde sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) İsra ve Miraç mucizesini yaşadığı Miraç, şaban ayının ortasına denk gelen Berat, Kur’an ve oruçla manevi hazzın doruğa çıktığı ramazan ayı ve bu ayın son on günü içerisinde yer alan Kadir Gecesi‘nin bulunduğu değerli bir zaman dilimidir üç aylar.
Bütün benliğimizle, aile ve komşularımızla, mahallemiz ve şehrimizle, ülkemiz ve gönül coğrafyamızla manevi coşkuyu daha yoğun yaşadığımız, günahlarla sarsılan varlık alemimizi ve kalbimizi yeniden imar ettiğimiz, nefis muhasebesi yaptığımız, ibadet ve taate, tövbe ve istiğfara, hayır ve hasenata, iyilik ve güzelliklere daha fazla yöneldiğimiz rahmet, mağfiret ve arınma iklimidir üç aylar.
Kokusu sokakları saran kandil simitlerinin heyecanla beklendiği, şerefelerin yüreğimizi bir başka titrettiği, mahyaların sadece gecemizi değil ruhumuzu aydınlattığı, sadece ona özgü yiyeceklerin, fırından taze çıkmış pidelerin, gecemize farklı güzellikler katan manilerin, davul seslerinin, yüreğimizdeki çocuksu yanı tekrar gülümseten Karagöz ile Hacivat’ın, top sesinin ezan sesine öncülük ettiği iftar akşamlarımızın bütün memleketi sıcaklığıyla sardığı kutlu bir mevsimdir üç aylar.
Üç aylardan recep ve şaban, bizleri ruhen ve bedenen ramazana hazırlar. Bu sebeple Rasul-i Ekrem (s.a.s.) recep ayı girdiğinde, “Allah’ım! Recep ve şabanı hakkımızda mübarek eyle, bizi ramazana ulaştır!” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/259.) diye dua etmiş ve üç ayları sevinçle karşılamıştır.
Regaip; üç ayların habercisi ve müjdecisi olan, arzu, istek, emel ve tutku manalarına gelen, geleceğe yönelik arzu ve isteklerimizi, emel ve tutkularımızı gözden geçirmemize fırsat veren, rağbetlerimizin yalnızca Rabbimize yönelik olması gerektiğini hatırlatan, bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve isteklerimizin, bizi esarete mahkum kılan tutkularımızın ve bütün bu arzular doğrultusunda ortaya koyduğumuz çaba ve gayretlerimizin muhasebesini yapmamız için Rabbimizin her yıl bize lütfettiği mübarek bir gecedir.
Recep ayının 27. gecesi idrak ettiğimiz Miraç; Peygamber Efendimiz‘in bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da Yüce Allah’ın huzuruna vardığı, içerisinde pek çok hikmet ve sırların bulunduğu mübarek bir yolculuğun adıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), miraçtan üç büyük hediye ile dönmüştür: Birincisi gözümün nuru, müminlerin miracı dediği namaz; ikincisi Bakara suresinin son iki ayeti; üçüncüsü de istikametini imana çeviren herkesin, sonunda cennete gireceği müjdesidir. Üç hediye aslında İslam’ın gayesini sembolize etmektedir.
Her yıl Şaban ayının 15’ine tekabül eden ve Kur’an ayı olarak da kabul edilen rahmet ve mağfiret mevsimi mübarek ramazan ayına yaklaştığımızı müjdeleyen Berat Kandili; varlığında yüce Rabbine karşı kulluk görevini yerine getirmede eksik ve yanlışının olduğunu hisseden nice bedenlerin Allah’a yönelerek, O’nun rahmet, şefkat ve mağfiretine sığınabilecekleri, karardığını düşündükleri kalplerini tövbe ve istiğfarla arındırabilecekleri müstesna bir gecedir.
Berat Gecesi‘nde “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyorum, senden yine sana iltica ediyorum. Senin şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana layık bir surette hamt etmekten acizim.” (Müslim, Salat, 222/1090; İbn Mace, Hadis no: 3841) niyazlarıyla dua edip Yüce Rabbimiz’e yakaran rahmet elçisi sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), bu gecede Cenab-ı Allah’ın kendisinden bağışlanma dileyenleri affedeceğini, içtenlikle yapılan duaları kabul edeceğini müjdelemiştir. (İbn Mace, İkâmetü’s-Salat, 191.) Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in duası ile özdeşleşen ve mübarek ramazan ayının müjdecisi olan bu gece, bizlerin kulluk bilinci ve hesap verme şuuruyla haram ve hatalardan kaçınmamızı, günahlardan arınmamızı ve yüce Allah’ın sonsuz rahmet ve merhametine büyük bir nedametle yönelmemiz gerektiğini bizlere bir kez daha hatırlatır. Bu itibarla Berat Gecesi, bilerek veya bilmeyerek işlenen hata ve günahlarımızdan tövbe ederek, günahların kalplerimizde bıraktığı kirlilikten arınma, sıkılan ve bunalan ruhlarımızın Yüce Rabbimizin rahmetine ve mağfiretine ulaşması adına Müslümanların önüne açılmış bir fırsat kapısıdır.
Daha sonra mübarek üç ayların sonuncusu, her yıl gelişiyle nice manevi güzelliklerin yaşandığı rahmet, mağfiret ve arınma mevsimi ramazan ayını bütün benliğimizde hissetmeye ve yaşamaya başlarız. Sahurla gelen huzur, oruçla bütün ruhumuzu kuşatırken, iftarla nimetlerin tadına ve şükrüne varırız. Teravihle günümüzü kemale erdirir, toplumsal birliği ve huzuru hep birlikte yaşarız. Ramazanla evlerimiz bereketlenir, kardeşliğimiz kenetlenir, mahallemiz, şehrimiz, tüm gönül coğrafyamız onun rahmet ve mağfiret iklimine bürünür.
Rasul-i Ekrem’in (s.a.s.) dilinde evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olarak ifade edilen mübarek ramazan-ı şerifin son günlerine yaklaştığımızın habercisi olan ve yüce kitabımızda “bin aydan daha hayırlı” (Kadr, 97/1-5.) olduğu bildirilen Kadir Gecesi, insanlık için kurtuluş reçetesi olan Kur’an’ın indirilmeye başlandığı, esenliğin bütün dünyayı kuşattığı, dua ve tevbelerimizin kabul edildiği kutlu bir gecedir.
Mükâfatların sınırsız olarak verildiği Kadir Gecesi, kendi varlığımıza yönelerek gaflet içinde geçirmiş olduğumuz günlerimizi sorgulama, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatalara tövbe etme ve af dileme, bir daha yapmama kararlılığımızı Yüce Mevla’nın sonsuz rahmet ve mağfiretini umarak yineleme, aramızdaki sevgi ve bağışlamanın hepimizi kucaklaması için bu yolda yeni adımlar atma zamanıdır.
Bize manevi derinliğinde arınma ve bağışlanma fırsatı sunan bu mübarek gün ve geceler, yaşantımızda kalıcı değişiklikler meydana getirmediği müddetçe tam anlamıyla idrak edilmiş sayılamaz. Bu sebeple ibadetlerimizde, ahlaki yaşantımızda, sosyal hayatımızda istikrar ve istikametin önemli bir husus olduğunu bilmeli, her ayı ramazan ve her gün ve geceyi Regaip, Miraç, Berat ve Kadir Gecesi gibi yaşamaya gayret etmeliyiz. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine; sevgiyi, hoşgörüyü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalı, yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi uzatmalıyız. Yüce Mevla bu mübarek gün ve geceleri en güzel bir şekilde değerlendiren, sonunda onun rızasına eren kullarından olmayı cümlemize nasip eylesin inşaallah.
Yazan İbrahim ATEŞ | Diyanet Aylık Dergi