“…Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaletli olun.” (Müslim, Hibe, 13.)
Genç sahabilerden biri olan Numan b. Beşir şöyle anlatmaktadır: “Babam malının bir kısmını bana bağışladı. Fakat annem, ‘Bu bağışına Allah Resulü’nü şahit tutmadıkça ben razı olmam.’ dedi. Bunun üzerine babam bu bağışa tanıklık etmesi için benimle birlikte Hz. Peygamberin yanına gitti. Hz. Peygamber (s.a.s.), ‘Bundan başka çocuğun var mı?’ dedi. Babam ‘Evet.’ diye cevap verdi. Bu sefer Allah Resulü ‘Hepsine buna yaptığın kadar bağışta bulundun mu?’ diye sordu. Babam ‘Hayır.’ cevabını verince Allah Resulü (s.a.s) şöyle buyurdu: ‘Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaletli olun.’ (Başka rivayete göre: ‘O hâlde beni şahit tutma! Zira ben adaletsiz bir şeye tanıklık yapmam.’ Bir başka rivayette ise: ‘Zulmüne beni şahit tutma!’ diye buyurmuştur.) Bunun üzerine babam yaptığı bağıştan vazgeçti.” (Müslim, Hibe, 13-16.)
Adalet; dinî, hukuki ve ahlaki bir kavram olup her şeyi yerli yerine (layık olduğu yere) koymak demektir. Zulmün ve haksızlığın panzehri olan adalet, insanların birbirleriyle olan ilişkisini düzenleyen ve toplumları ayakta tutan, olmazsa olmaz bir niteliktir. Böylesine önemli bir vasıf olduğu için olsa gerek Allah’ın “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder…” (Nahl, 16/90.) şeklindeki ilahi fermanı her hafta cuma günleri minberlerden zihinlerimize ve gönüllerimize adaleti nakşetmektedir. Her hafta yapılan bu bilinç tazelemesi bizi bir sonraki cumaya kadar diri tutmakta ve adaletten sapmaya karşı kulaklarımızda âdeta bir küpe gibi durmaktadır. Bunun yanı sıra Kur’an-ı Kerim’de pek çok kez adalete vurgu yapılmış; iman edenlerin adaleti titizlikle ayakta tutmaları istenmiş (Nisa, 4/135.) ve adaletin takvaya en uygun davranış olduğu şu şekilde ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide, 5/8.)
Yaşayan Kur’an olan Hz. Peygamber (s.a.s.) de hayatı boyunca adaletten şaşmamış; “Hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa cezasını vermekten geri durmazdım.” (Buhari, Hudud, 11.) diyecek kadar adalet timsali olmuştur. Çocuklar arasında adaletli olmayı emreden yukarıdaki hadis-i şerif de Hz. Peygamberin (s.a.s.) bu adalet duygusundan neşet etmiş ifadelerdir. O, bu hadisiyle adaletin ilk önce ailede olması gerektiğini göstermiştir. Zira aile toplumun temelidir. Ailedeki adaletsizlik, adalet duygusundan yoksun bireylerin yetişmesine ve zamanla toplumda adaletsizliğin yaygınlaşmasına sebep olacaktır. Diğer taraftan ailede adaletsizliğin olması, Allah hakkından hemen sonra gelen ana baba hakkının ihlal edilmesine de zemin hazırlayacaktır. Dolayısıyla her alanda adalete riayet önemli olmakla birlikte aile bireyleri arasında adalet, özellikle de anne babanın çocukları arasında ayrım yapmaması, her konuda onlara karşı adaletli olması ailenin, adaletin öğrenileceği ve içselleştirileceği ilk basamak oluşu bakımından son derece önem taşımaktadır. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Allah, bir öpücüğe varıncaya kadar çocuklarınız arasında adaletli olmanızı sever.” (Tirmizi, Ahkâm, 30.)
Çocuklar arasında adaletin sağlanmaması, birinin daha az diğerinin daha çok sevilmesi, mal paylaşımında bir tarafın kayırılması gibi adalet duygusunu zedeleyen durumlar, çocukların hem ebeveynine hem de birbirlerine karşı nefret duygularının oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Hatta bu nefret duygusu bazen çok daha ileri boyutlara taşınabilmekte; en yakın akrabaların birbirlerine sırt çevirmelerinden tutun cinayete kadar varan vahim durumlar ortaya çıkabilmektedir. Bu itibarla çocukların anne babalarına hürmetlerinin daim olması, kardeşler arasında sevgi ve saygı bağlarının sürekli diri kalması adına adalet ilkesinden zerre kadar taviz verilmemelidir.
Ne yazık ki günümüzde gerek sevme gerekse mal paylaşımı açısından erkek ve kız çocuklarına bakış açısında cahiliye kalıntısı birtakım davranışlar görülmektedir. Ülkemizin pek çok kesiminde hâlen kız çocuklarının mirastan payları tam olarak verilmemekte; anne baba hayattayken malları taksim ederek erkek çocuklara fazla pay vermekte ya da onların ölümünden sonra erkek çocuklar, kız kardeşlerinin paylarını verme hususunda gereken hassasiyeti göstermemektedirler. Bu tutumlar, Peygamberimizin ifadesiyle “zulüm” olup hem anne babaya hem de kardeşlere karşı olumsuz duygu ve düşüncelerin ortaya çıkmasına, kırgınlık ve dargınlıkların artmasına neden olmaktadır. Anne baba hayatta iken mal paylaşımı yapacaklarsa -konu hakkında fıkhi ihtilaflar bulunmakla birlikte- eşit paylaşım yapılması daha hakkaniyetli olacaktır. Normal şartlarda adalete uygun paylaşım, her bir bireye eşit pay vermekle olabilirken bazı olağandışı durumlarda adalet daha farklı bir paylaşım yapmayı da gerektirebilmektedir. Örneğin yoksulluk, hastalık, işsizlik gibi önemli bir mazeret dolayısıyla çocuklardan birine fazla pay vermek gibi bir durum söz konusu olabilir. Ancak bu durumda bile sıla-i rahme zarar verilmemesi ve gönül köprülerinin yıkılmaması adına gerekli önlemler alınmalıdır. Böylesine özel durumlarda anne baba bu hususu diğer çocuklarına uygun bir şekilde izah ederek onların da gönüllerini almayı unutmamalıdır.
Sonuç olarak, aile bireyleri arasındaki ilişkilerin sağlam temeller üzerine inşa edilebilmesinin en temel yolu adalettir. Çocuklardan birini diğerine tercih etmek veya aralarında ayrım yapmak, ailedeki sıcak ve samimi ortamın yerini haset ve kıskançlığın, kardeşliğin yerini de düşmanlığın almasına neden olacaktır. Bu tarz tutum ve davranışlar, Müslümanların ancak ve ancak birbirlerinin kardeşleri olabileceklerini bildiren ilahi buyruğun (Hucurat, 49/10.) ihlal edilmesine ve kardeşliğin -bırakın toplumu- daha ailede bile gerçekleşmemesine zemin hazırlayacaktır. Öyleyse hakkı titizlikle ayakta tutmakla vazifeli olan Müslümanlar, inançlarının bir gereği olarak, öncelikle çocuklarına sonra da bütün insanlara karşı adaletli olmalıdırlar.
Hadisten öğrendiklerimiz
1.Adaletin ilk uygulanması gereken yer ailedir. Zira adaletin ihlal edilmesi, sıla-i rahmin de ihlal edilmesine neden olacaktır.
2.Çocuklar arasındaki her türlü adaletsiz paylaşım zulümdür; caiz değildir.
Halil KILIÇ / DİYANET AYLIK DERGİ