“Yüce Allah’a en sevimli gelen amel az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim, Salatu’l-Müsafirin, 218.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün eve geldiğinde Hz. Aişe’nin (r.a.) yanında bir kadın gördü. “Bu kimdir?” diye sorunca Hz. Aişe: “O falanca kadındır.” deyip onun ne kadar çok namaz kılan bir kadın olduğunu anlatmaya başladı. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.s.); “Dur (bunları anlatmana gerek yok)! Gücünüz yeten şeyleri yapınız. Allah’a yemin olsun ki siz (ibadet yapmaktan) usanmadıkça Allah (size mükâfat vermede) usanacak değildir.” Bu sözleri aktardıktan sonra Hz. Aişe (r.a.) sözlerine şöyle devam etti: “Hz. Peygamber’in (s.a.s.) dinde en çok sevdiği şey, kişinin devamlı olarak yapageldiğidir.” (Buhari, İman, 32.)
Dünya hayatında her şeyde bir hareket ve süreklilik vardır. Cansız olarak gördüğümüz ci[1]simlerde bile sürekli bir deveran ve hareketlilik bulunmak[1]tadır. Maddenin en küçük yapı taşı olan atomlardaki elektron, proton ve nötronlar bir an için duracak olsa o cismin zerrelere bölüneceği ifade edilir. Aynı şekilde dünyanın kendi ekseni ve yörüngesindeki hareketi bir süreliğine duracak olsa dünya da içindekiler de yok olmaya mahkûm olur. İşte insan da böyledir. İmtihan edilmek amacıyla gönderildiği bu dünyada insanın kulluk bilinci ve şuuru devamlılık arz ettiği müddetçe imtihanı kazanmaya daha yakındır. Şüphesiz kulluk maratonunda bir durup bir koşanlar değil azimli, kararlı ve istikrarlı olanlar Allah’ın rızasını kazanmaya daha yakın olacaktır.
İyi ve güzel şeylerde istikrarlı olmak Yüce Allah’ı hoşnut ettiği gibi insanlar nazarında da daha değerli ve güvenli görülür. Örneğin; iktisadi hayatta istikrarı olmayan, sürekli inişler ve çıkışlar yapan bir hisse senedi veya yatırım aracı güvenilir bir liman olarak değerlendirilmez. Nitekim ekonomistler bu tarz yatırımlardan uzak durulmasını tavsiye ederler. Aynı şekilde eşlerin birbirlerine sadece yılın belli günlerinde hüsn-i muamele ile davranıp sevgi gösterisinde bulunmalarına karşın diğer zamanlarda bu davranışlarından eser kalmaması beklenen ve istenen bir şey değildir. İşte kullukta da dengeli ve istikrarlı olmak; yani mükellefiyet çağından can emanetini teslim edinceye kadar kulluk çizgisini bozmadan bir yaşam sürmek ideal olandır. Bir anlık karar ve motivasyonla onlarca rekât nafile kılıp uzun bir zaman hiç kılmamak yerine bir program ve disiplin dâhilinde az ama sürekli yapmak kulluktaki istikrarı göstermesi açısından daha değerlidir. Bu ifadeyle kişi hep aynı rekât namaz kılsın, artırma azaltma yapmasın gibi bir şey kastedilmemektedir. Peygamberimiz (s.a.s.) bile her gece kalkıp namaz kılmasına rağmen bazı geceler daha az bazı geceler daha çok -hatta ayakları şişinceye kadar namaz kılmıştır. Burada kastedilen, kişiyi yılgın[1]lığa ve tembelliğe sevk edecek ve daha sonra o amelden hepten uzaklaşmasına neden olacak bir tutumda bulunmanın doğru olmadığı; böyle yapmaktansa kişiyi usandırmayacak mahiyette az ama sürekliliği olan bir amelin daha değerli olduğudur.
Şu husus da göz ardı edilmemelidir ki insan psikolojisi, kısa vadede meşakkatli bile olsa bazı şeyleri bir a--lmesi yegâne amaç hâline gelebilmektedir. Bu da ibadetten elde edilecek hazzın önüne geçmekte; rahmet, zahmete dönüşebilmektedir. Örneğin; bir anlık motivasyonla gece kalkıp onlarca rekât namaz kılma kararı alan bir mümin bu kararını uygularken yaşayacağı elem, sıkıntı, yorgunluk vb. hâllere tahammül
edebilecektir. Zira burada geçici bir durum söz konusudur. Aslında bu davranış da önemlidir. Ancak yapılanın az ama sürekli bir amel hâline gelmiş olması çok daha önemli ve değerlidir. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.s.) yukarıda yer verilen hadiste takati aşacak ameller yerine az bile olsa sürekli amele vurgu yapmıştır. Bu yüzden az bile olsa sürekli yapılan amel,bir süre sonra yapılmayacak, yarıda bırakılacak çok amelden daha değerli ve üstündür. Zira bir süreliğine yapılan çok amelde kul, Rabbini daha az zaman diliminde hatırlamış olurken az ama devamlı olan amellerle O’nu sürekli anmış ve hatırında tutmuş olacaktır. Ayrıca devamlı yapılan salih amel, kişinin samimiyet ve gayretini göstermesi bakımından da önem arz etmektedir.
Bu noktada oruçlarla, teravihlerle, itikâflarla, zekât, fitre ve fidyelerle, mukabelelerle, sahur ve iftarlarla ibadet hayatının daha yoğun yaşandığı kutlu bir zaman dilimi olan ramazan ayının geçmesiyle başta Allah’ın kelamı Kur’an olmak üzere pek çok ibadetten uzaklaşmak, kulluk zirvesinden dip seviyelere gerilemek kullukta istikrara zarar verebilecektir. Öyleyse ramazandan sonra da kulluk bilincinin her daim canlı ve dinamik kalabilmesi için farzlara ilaveten Kur’an okuma, zikir ve tesbihatta bulunma, nafile namaz ve oruç gibi bedenî; sadaka ve infak gibi mali; tefekkür, tezekkür, tedebbür gibi zihnî/kalbî ibadetlere de belli bir disiplin dâhilinde devam etme noktasında gayret sarf edilmelidir. Bu itibarla mümin kula düşen, ramazan ayında olduğu gibi ramazandan sonra da “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine kulluk et.” (Hicr, 15/99.) ayetinde ifade edildiği üzere kulluktan bir an olsun geri durmamak; farzların haricinde az da olsa sürekli yapılacak salih amellerle kulluk bilincini diri tutmaktır.
Hadisten öğrendiklerimiz
1. Allah’a yaklaştıran her bir an ve her bir amel değerli olmakla birlikte sürekliliği olan bir amel, az bile olsa Allah nezdinde daha değerli kabul edilmektedir.
2. Ramazanda zirveye taşıdığımız kulluk bilinci ve coşkusunu ramazan sonrasında da sürdürebilmek, belli bir disiplinle bedenî, mali ve zihnî ibadetlere az da olsa devam etmekle olacaktır.
3. Kulun bir anlık motivasyonla nadiren yaptığı çok amel, kişiyi “usanç” boyutuna ulaştırmadıkça elbette değerlidir. Ancak kişinin takatini aşacak mahiyette ameller yapması, beklenen ve istenen bir şey değildir. Ondan beklenen; az da olsa öz olandır, az da olsa istikrarla yapılacak olandır
Halil KILIÇ