Enes b. Malik’ten (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Bir Müslüman ağaç diker veya ziraat yapar da ondan bir kuş, insan veya hayvan yerse, bu yediği kendisi için bir sadaka olur." (Buhari, Hars ve Müzaraa, 1; Müslim, Müsakât, 10.)
Açıklama
Hadisin metni Sahih-i Buhari’ye aittir. Sahih-i Müslim metninde ise sadakanın “kıyamet gününe kadar” cari olacağına dair bir kayıt vardır. (Müslim, Müsakât, 10.) “Çalma” ve “eksiltme” ayrıntısı da yine başka bir Müslim hadisinde vardır: “Herhangi bir Müslümanın diktiği ağaçtan yenen şey, onun için sadakadır. Çalınan ve eksiltilen şey de onun için sadaka yerine geçer.” (Müslim, Müsakât, 7.)
Hadiste geçen “kıyamet gününe kadar” ifadesi, “çok uzun bir süre”, “ağaç ve ekinden yararlanıldığı sürece” veya “o ağaç ve ekinden yeni ağaç ve ekinler üretildikçe onlar da aynı hükme dâhildir” şeklinde yorumlanır. “Sadaka” ise “sevap için hibe olunan maldır” diye tarif edilir. (Mecelle, madde: 835.)
Ebu’d-Derda (r.a.) Şam’da ağaç dikerken yanına birisi yaklaştı ve “Sen, Hz. Peygamber’in dostu olduğun halde, ağaç dikmekle mi meşgul oluyorsun?” diyerek gördüğü hali yadırgadığını ifade etti. Ebu’d-Derda (r.a.) adama şu cevabı verdi: “Acele edip hemen hakkımda hüküm verme! Ben Rasulüllah’ı (s.a.s.) şöyle buyururken işittim: ‘Bir kimse ağaç diker de o ağacın meyvesinden herhangi bir insan veya yaratık yerse, bu yediği o ağacı diken için sadaka olur.’” (Ahmed b. Hanbel, VI, 444.)
Bu hadisler, ağaç-çevre ilişkisinin önemsenmesi gerektiğini gayet açık bir şekilde ifade eder. Yine hadislerin öğrettiği ilke ve esaslara göre, insan olsun hayvan olsun canlılara yapılan her türlü iyilik, merhamet ahlakını gösteren ve cennete götüren erdemli bir davranıştır. (Buhari, Şürb, 9; Müslim, Selam, 153.) Aç susuz bırakıp acı çektirerek öldürmek ise cehenneme sevk eden büyük günahlardandır. (Buhari, Enbiya, 54; Müslim, Selam, 151.)
Öte yandan, kabristanın yanından geçen Rasul-i Ekrem’in, “Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azap görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri kovuculuk yapardı. Diğeri ise idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi.” diyerek kabir azabına maruz kalan iki kişinin halini haber verir ve yaş bir hurma çubuğu isteyip onu ikiye ayırdıktan sonra, “Bunlar yeşil kaldıkça belki azapları hafifler.” buyurarak o iki kabrin üzerine diktiği bilinir.
Buhari bu hadisi önce abdest konusunda, “İnsanın bevlinden sakınmaması, büyük günahlardandır.” anlamına gelen bir başlık (Vudû, 55.) altında, sonra da cenaze konusunda “kabrin üzerine hurma çubuğu” anlamına gelen bir başlık (Cenaiz, 82.) altında zikreder. O, ikinci konu başlığı altında Horasan bölgesinde sahabeden en son vefat etmiş olan Büreyde b. Husayb el-Eslemi’nin kabri üzerine iki hurma çubuğunun dikilmesini istediğine dair vasiyetini de zikreder.
Öyle anlaşılıyor ki, Rasul-i Ekrem’in ve onu örnek alan ashab-ı kiramın bu uygulamaları, günahkârlara karşı duyulması gereken merhamet vurgusu yanında kabristanın ağaçlandırılması ve yeşillendirilmesi için bir teşvik niteliği taşımaktadır.
Ayrıca çevre boyutunun gözetilmesinde, park ve bahçe kültürünün geliştirilmesinde, ağaçlandırma, yeşillendirme, çimlendirme ve çiçeklendirme işlerinde, yamaçlarda ve dağ başlarındaki bitki türlerinin getirilip yaygınlaştırılmasında, ağaç, ekin, meyve ve sebze türlerinin ıslahında emeği olan herkes için bir sevap yazılır. Zira bu faaliyet, aşırıya kaçılmaması ve israftan kaçınılması şartıyla iyi bir çığır açmak demektir. Tam tersi bir faaliyet ise, yani zararlı veya yasak bir ekim-dikim çığırını açan, mevcut yeşili yok eden veya dikili ağacı kesen de hak ettiği cezayı görür. Ataların “Yaş kesen baş keser” sözü, bu kötü çığırın vahim akıbetini anlatır.
Günümüz dünyasında insanoğlunun maruz kaldığı en büyük sıkıntılardan birisi çevre problemidir. Ne yazık ki, bu problemi üretip huzur ve emniyeti yok eden, ekini ve nesli helak eden (Bakara, 2/205.), genetik müdahalelerle fıtratı değiştiren, karada ve denizde fesat çıkarıp ekolojik dengeyi bozan da yine modern insandır. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Böylece Allah, dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rûm, 30/41.)
Her türlü fesat hareketine rağmen ekolojik dengeyi korumak, huzur ve emniyeti sağlamak, görev ve sorumluluk bilincine sahip olan müminin elindedir. Esasen dünyayı imar etmek ve onu her bakımdan yaşanabilir kıvama getirmek, bir Müslüman için varoluş sebebi ve yaratılış hikmeti demektir. Zira Kur’an-ı Kerim, muhatabını yeryüzünü imar ve ıslah ederek orada bir medeniyet kurmakla yükümlü tutmaktadır: “Sizi yerden/topraktan yaratıp geliştiren ve orayı mamur kılmanızı isteyen/sağlayan O’dur.” (Hûd, 11/61.)
Keza bu konuda akarsuların israf edilmemesi, hayvan ağıllarının su havzalarından uzak tutulması, su kaynaklarına, meyveli ağaçların altlarına, gelip geçilen yollara ve canlı varlıkların gölgelendikleri yerlere abdest bozulmaması gerektiğine dair pek çok hadis vardır. Yine sahih bir hadis-i şerifin ifadesiyle, “kıyamet kopmak üzereyken bile eldeki fidanın dikilmesi”nin talep edilmesi, işin önemini kavratıp çevre bilinci ve duyarlılığı oluşturmaya yönelik olmalıdır. Bir yerde bu talep, elindeki taşı gediğine koyma çabası, yapılan işin meyve vermesi, ecir ve sevabın er geç görülmesi demektir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
● Canlı varlıkların yararlanması için yeşil bir çevre oluşturmak üzere ağaçlandırma faaliyeti bir sadaka-i cariyedir.
● İnsanın içinde bulunduğu ve içinde yaşadığı mekân olarak çevre, maddi ve manevi açıdan nezih bir ortam olmalıdır.
● Bir Müslüman için sadaka, dünyevileşme yüzünden kirlenen ruh dünyasını tezkiye işlevi görür.
Prof. Dr. Zekeriya GÜLER | DİYANET AYLIK DERGİ