“Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 164 [101].)
Hz. Muhammed (s.a.s.), Allah’ın elçisi olmasının yanı sıra İslam devletinin de başkanıydı. Bu yönüyle bazen ashabına nasihatler eder, bazen uyarılarda bulunur, bazen de onları denetlerdi. Bir gün Medine pazarında dolaşırken bir tahıl satıcısının yanına geldi. Elini tahıl yığınının içine daldırınca parmakları ıslandı. “Bu ıslaklık da nedir?” diye sorunca satıcı “Yağmur yağmıştı (o yüzden ıslandı) ey Allah’ın Resulü.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi? Aldatan benden değildir!” (Müslim, İman, 164 [102].)
Aldatmak; bir şeyi olduğundan farklı göstermek, mahiyeti veya niteliği hakkında eksik yada yanlış bilgi vermek, yanıltmak, kandırmak, ihanet etmek, sadakatsiz davranmak, hile yapmak, tuzak kurmak gibi anlamlara gelmektedir. Aldatmak bu açıdan; doğru sözlülük, vefa, sadakat gibi olumlu hasletlerin zıddı olup Müslüman bireylerde bulunmaması gereken bir özelliktir.
Ayet ve hadislerde aldatmak, şeytani bir vasıf ve münafıkların karakteristik özelliği olarak aktarılmaktadır. Örneğin bir ayette şeytanın sürekli aldatan (aldatma ustası) olduğu ve inananları Allah ile aldatacağı hususu vurgulanmış (Fatır, 35/5.); Peygamberimiz (s.a.s.) de münafığın tipolojisini çizerken “aldatma” özelliğini merkeze koymuş ve şöyle buyurmuştur: “Münafığın alameti üçtür; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez ve ona güvenildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, İman, 24.) Yine Kur’an’da münafıkların, inanmadıkları hâlde “inandık” diyerek müminleri (Bakara, 2/14.), Hz. Peygamber’in peygamberliğine inanmadıkları hâlde “Şahitlik ederiz ki sen gerçekten Allah’ın elçisisin.” Diyerek Hz. Peygamber’i (Münafikun, 63/1.), hatta Allah’ı (!) aldatmaya çalıştıkları (Nisa, 4/142.) bildirilmiştir.
Aldatmak, münafıkların en temel özelliği olduğu gibi ölçüde ve tartıda aldatmalarıyla meşhur olan Medyen halkının da helak sebeplerinden birisidir. Ayrıca Kur’an’daki bir surenin “aldatıcılar” (Mutaffifin) diye isimlendirilmesi, söz konusu davranış hususunda Müslümanların ne kadar hassas olmaları gerektiğine işaret etmektedir.
İster inanç, ister söz, isterse davranış biçimi olsun aldatmanın her türlüsü (savaşta düşmanı yanıltmak gibi birkaç istisna dışında) dinen yasaklanmıştır. Aldatmanın her çeşidi günah olmakla birlikte Allah ile ya da dinî değerlerle insanları aldatmak, maddi ve manevi açıdan istismar etmek, aldatmanın en kötüsü ve en şeytani olanıdır. Zira maddi/ dünyevi konulardaki aldatmanın zararı sadece dünya ile sınırlı kalabilirken dinî değerlerle aldatmak, aldatanların ve aldananların hem dünyevi hem de uhrevi hüsranlarına sebebiyet verebilir. Nitekim bu şekilde aldatan ve aldananların, dinin asılları olarak nitelenen pek çok hususta değişiklik yapmaktan çekinmedikleri bilinen bir husustur. Ayrıca bu kimselerin, vatanına ve milletine rahatlıkla ihanet edebildikleri, gözlerini kırpmadan dindaşlarını ve soydaşlarını namluların hedefi hâline getirebildikleri 15 Temmuz hain darbe girişiminde acı bir şekilde tecrübe edilmiştir. Bu meşum darbe teşebbüsünde bulunanlar, aldatmayı bir inanç unsuru hâline getirerek kendilerini ve gerçek amaçlarını gizlemişler (takiyye); amaçlarına ulaşabilmek için imanla asla bağdaşmayacak yalan dolan, hile, komplo, tecessüs, tehdit, şantaj, hırsızlık (soru çalma) gibi pek çok gayrimeşru yönteme müracaat etmeyi mübah sayabilmişlerdir. Böylece hem aldanarak hem de aldatarak Peygamberimizin “Bizden/benden değildir.” nitelemesini hak etmişlerdir.
Hangi alanda olursa olsun her türlü aldatma; yasaktır, günahtır ve kul hakkı ihlalidir. Satacağı arabanın kilometresini düşürmek, ayıp ve kusurlarını gizlemek, pazarda/markette tezgâhın önüne sebze ve meyvelerin iyilerini dizip kötü ve çürüklerini alta saklamak, kalitesiz bir malı yalan söyleyerek kaliteli gibi sunmak, kendini işten çıkarılmış gibi göstererek işsizlik maaşı almak, yakınından kalan maaşı almak için göstermelik boşanmak, daha az vergi ödemek için düşük gelir beyan etmek veya sattığı malın gerçek satış bedelini gizlemek, hasta olmadığı hâlde işe/göreve gitmemek için rapor almak; kısaca gerek söz, gerek eylem, gerekse belgeyle her türlü aldatıcı ve yanıltıcı faaliyette bulunmak “Bizi aldatan bizden değildir.” hadisinin tehdidine muhatap olmaya neden olabilecek davranışlardandır.
Aile birliğini bozup toplumu ifsat etmeye sebebiyet verdiği için en çirkin davranışlardan biri de eşlerin birbirini aldatmaları ve sadakat duygusuna zarar verecek davranışlar sergilemeleridir. “Zinaya yaklaşmayın.” (İsra, 17/32.) ilahi fermanının ihlal edilmesinin bir neticesi olan aldatmak; nikâh anında verilen “sapasağlam söz”ün (Nisa, 4/21.) çiğnenmesine ve huzur bulmak için kurulan yuvanın (Rum, 30/21.) dağılmasına sebep olan bir davranıştır. Bu açıdan bakıldığında eşini aldatan bir Müslümanın, Hz. Peygamber’in “bizden değildir” uyarısına müstahak olacağı rahatlıkla söylenebilir.
Hadiste zikri geçen “bizden değildir” ifadesinin izah edilme si de önem arz etmektedir. Bu ifade, kişinin dinden çıktığı veya Müslüman olmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Özellikle de bu hadisi eksik anlamaktan dolayı birilerini tekfir etmek gibi bir yanlışa kesinlikle düşülmemelidir. Bu ifadeden maksat şudur; kelime-i şehadeti söyleyerek Müslüman olan bir kimse, İslam sözleşmesinin altına imza atmış ve dinin emir, yasak ve tavsiyelerine riayet edeceğini peşinen kabul etmiş olmaktadır. Bu kabule rağmen İslam sözleşmesindeki kurallara aykırı davranan kişi, olması gerektiği gibi bir Müslüman olmamış; kâmil bir iman ve ahlaka ulaşamamıştır. Özellikle, “güvenilir olmak ve güven vermek” bir Müslümanın en temel vasfı olduğu hâlde bu hasleti yerle bir eden birtakım davranışlar sergilemek, İslam binasını kendi eliyle tahrip etmek olacaktır. Dolayısıyla kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kimsenin, aldatıcı ve(ya) yanıltıcı her türlü faaliyetten uzak durması, iman ve ahlakının kemâle ulaşması noktasında son derece önemlidir.
Hadisten öğrendiklerimiz
1. Müslüman özü sözü ve içi dışı bir olandır; yalan, hile, aldatma gibi her türlü mezmûm davranıştan uzak durur.
2. İman, güvendir; mümin, güven verendir. Aldatan bir kimse iman kalesini tahrip etmiş; kendi elleriyle surlarda gedik açmıştır. Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “benden değildir” tehdidine maruz kalmıştır.
3. “Benden değildir” ifadesi ile kişinin iman dairesi dışına çıktığı değil; kamil imandan ve güzel ahlaktan yoksun olduğu anlaşılmalıdır.
Halil KILIÇ / Diyanet Aylık Dergi