Seleme b. Ubeydullah b. Mihsan el-Ensari babasından rivayet ettiğine göre Rasulüllah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Hanginiz canı ve malı emniyet içinde, beden sağlığı yerinde, günlük yiyeceği de yanında iken güne başlarsa sanki bütün dünya (nimetleri) kendisine verilmiş demektir.” (Buhari, el-Edebü'l-müfred, hadis no: 300; Tirmizi, Zühd, 34; İbn Mace, Zühd, 9.)
Açıklama
Metni, İmam Buhari'nin el-Edebü'l-Müfred'inden alınan bu hadisin Tirmizi ve İbn Mace rivayetlerinde “sizden (minküm)” kaydı vardır. İbn Mace rivayetinde “beden sağlığı (muâfen fî cesedihî)” önce zikredilir. Ayrıca bazı tariklerde “yiyeceği (taam)” kelimesi yerine “azık (kût)” geçer.
Hadis kaynaklarında “zühd” başlığı altında geçen bu hadis-i şerifte, insanoğlunun her zaman ve her yerde en çok ihtiyaç duyduğu ve kıymetini bilmesi gerektiği üç nimet sayılır: Emniyet, sağlık ve yiyecek.
Emniyet
Emniyet içinde yaşamak; can, mal, mesken, ırz ve namus güvenliğine sahip olmak demektir. Bu güvenlik, her türlü düşman tehdidinden, terör ve korku ortamından emin olmakla mümkündür. Bu sebeple Rasul-i Ekrem, düşmanlarının bile güvenini kazanarak “Muhammedü'l-Emin” diye anılmış, fitne ve fesadın ortadan kaldırılıp emniyet ve adaletin sağlanması için her türlü mücadeleyi göze almıştır. Nitekim Rasul-i Ekrem’in “Ben babam İbrahim’in duasıyım.” diye kendisini tanıttığı ve ümmetinin “lisan-ı sıdk” ile yâd ettiği Hz. İbrahim de önce
likle yaşadığı beldeyi güvenli kılması, sonra da insanlığı maddi-manevi felakete sürükleyen putperestlikten kurtarması için Allah’a dua etmiş ve bu uğurda mücadele vermişti.
Yüce İslam, şu beş temel değerin emniyet altına alınmasını hedefler: Din (hıfz-ı din), akıl (hıfz-ı akl), can (hıfz-ı nefs), nesil (hıfz-ı nesl) ve mal (hıfz-ı mâl). Zarurat-ı hamse diye bilinen bu beş temel değer, fert ve toplumu ayakta tutar. Irk, dil ve din farkı gözetilmeksizin her insan bu haklara sahiptir. Gerçekten de yaratılışı itibarıyla “zayıf” bir varlık olan insanın en temel ihtiyaçlarından birisi kendini güvende hissetmesi ve ona bu güvenin hissettirilmesidir. Zira insan, bir ömür boyu her şeyden önce güven içinde yaşamak ister.
Sağlık
Her türlü rahatsızlıktan uzak bir şekilde kulluk bilinci ve yaşama sevinci ile güne başlamak en büyük şükür vesilesidir. Zira ibadet neşvesi ve maişet temini ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak gerçekleşebilir. “İki nimet vardır ki insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhari, Rikâk, 1.) hadisi sağlığın korunması gereken büyük bir nimet ve emanet olduğunu öğretir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) beden ve çevre temizliğini önemseyerek sağlıklı bir toplum yapısı hedeflediğinden kötü hastalıklardan Allah’a sığınmış, zararlı yiyecek ve içeceklerden, bulaşıcı hastalıklardan uzak durulmasını emretmiş, hastalıklı bölgeye girilmemesini ve oradan dışarıya çıkılmamasını istemiştir. Bu yüzden mümin, koruyucu hekimlik ve modern tababetten yararlanıp Şafî ismiyle Allah’a iltica ederek akıl, ruh ve beden sağlığını korumalıdır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın şu beyti sıhhat ve devlet gibi iki büyük nimetin önemine vurgu yapar: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” Zira mahiyeti ne olursa olsun herhangi bir faaliyetin semereli olması ruh ve beden sağlığına bağlıdır.
Yiyecek
“Âdemoğlunun şunlar dışında bir hakkı yoktur: Oturacağı ev, bedenini örtecek elbise, yiyecek ekmek ile su koyacak kap.” (Tirmizi, Zühd, 30.) Demek oluyor ki, insanın hakkı olan şeyler zaruri ihtiyaç maddeleridir. Bunlar da hayati tehlikeden, sıcaktan-soğuktan koruyacak, ihtiyaca cevap verecek ev, giyecek, yiyecek ve içecekten ibarettir. Bunlara ulaşabilmek için gösterilen her türlü çaba ibadet sayılır.
Daha önce işaret edildiği üzere bu hadis-i şerif, ilgili kaynakların “züht” bölümünde yer alır. Züht (zahitlik), dünya zevklerine karşı olumsuz tutum ve davranış içinde bulunmak demektir. Zühdün karşıtı ise dünyaya rağbettir. Züht, bir müminin hayatında özellikle ahlaki kişiliğinin oluşumunda önemli bir yere sahiptir. Aslında bu anlayış çerçevesinde şekillenen hayat tarzına göre kötü olan dünyanın kendisi değil hevaya uyup dünyalıkların peşinden gitmektir. Züht, nefsin haklarından değil belki hazlarından vazgeçmek demektir. Züht, başkalarına muhtaç olacak kadar fakir ve yoksul yaşamak da değildir. Zira Peygamberimiz (s.a.s.), insan için elinin emeğiyle geçinip başkasına muhtaç olmamaktan daha üstün bir amel olmadığını her daim dile getirmiştir. İşte bu anlamda züht, tarih boyunca dünyevileşen, gösterişli ve debdebeli bir yaşam süren insan tipleri karşısında psikolojisi bozulan toplumu rahatlatan bir hayat iksiri olmuştur.
Annesi Hz. Ömer’in torunu Ümmü Âsım, babası Mısır valisi Abdülaziz b. Mervan olan Emevi halifesi Ömer b. Abdülaziz halifeliği sırasında (717-720), zevcesinin mücevherlerini ve evindeki fazla eşyayı beytülmâle koydurmuş, halifelik görevi karşılığında maaş almamış, valilerin ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasaklamış, azla yetinerek gayet sade bir hayat yaşamıştır. İlk dört halifeyi örnek alan bu davranışları sebebiyle o Hulefa-yı Raşidin’in beşincisi sayılmayı hak etmiştir. Ayrıca adaletiyle Hz. Ömer’e, ilmiyle İbn Şihab ez-Zühri’ye, züht ve takvasıyla da Hasan Basri’ye benzetilmiştir.
Bu itibarla, geniş imkân sahibi olduğundan çok harcayan ve çok tüketen bir mümin, Ömer b. Abdülaziz’in bu zahidane hayat tarzı ile dedesi Hz. Ömer’in şu karar ve uygulaması karşısında kendi payına düşeni almalıdır:
Bir gün Ömer b. el-Hattap (r.a.) tereyağı ile ekmek yerken bedevi bir adamı sofrasına davet etti. Adam ekmeğini tabağın dibindeki yağa sürüp (iştahla) yemeye başladı. Hz. Ömer, “Sen katığı olmayan birine benziyorsun.” deyince adam “Vallahi şu zamandan beri tereyağı yemedim ve onun (muhitimizde) yenildiğini de görmedim.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer “Halk eski refah ve bolluk günlerine kavuşuncaya kadar artık tereyağı yemeyeceğim.” dedi. (Muvatta’, Sıfatü’n-Nebî, 10.)
Hadisten Öğrendiklerimiz
● Kimseye muhtaç olmadan günlük rızkını kazanan kimse dünyanın en zengin insanı demektir.
● Emniyet içinde yaşamak büyük bir nimet, sağlıklı olmak da büyük bir lütuftur. Bunlara sahip olan kimse Allah’a şükretmeli ve sevinmelidir.
● Züht, insan eğitiminde etkili olan, bireysel ve toplumsal ahlakı geliştiren bir hayat tarzıdır.
Prof. Dr. Zekeriya GÜLER | DİYANET AYLIK DERGİ