Rasulullah... Nebiyallah... Son Rasul ve son Nebî... Kıyamete kadar insanlığın zirve önderi... Allah’ı ve ahiret gününü umanların Allah’ı çokca zikredenlerin hayat örneği... En güzel örnek... Allah’ın kulu ve Rasulü olduğunu bütün varlığımızla şehadet ettiğimiz Muhammed (s.a.s.)... Rasulullah Muhammed (s.a.s.)!.. Yalnızca Ümmîlere değil, kıyamet kadar bütün insanlara gönderilen yüce şahsiyet... Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, yaşantısı ve sözü, kendisine vahyedilen hakikatın beyanı olan yegâne önder!..
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın
“Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Rasul gelmiştir.”1 diye buyurduğu Rasul (s.a.s.)…
Yine Allah Teâlâ:
“O (Allah), Rasullerini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.”2
“Rasullerini hidayet ve hak din, üzere gönderen O’dur. Öyle ki onu (hak din olan İslâm’ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır, müşrikler hoş görmese bile.”3diye buyurmuş olduğu hidayet rehberlerinden biri olan Rasul (s.a.s.)…
Allah Azze ve Celle tarafından hidayet rehberi olarak gönderilen Rasuller (Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun), Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilsin diye gönderilmiş örnek ve önder şahsiyetlerdir!...
“Biz, Rasullerden hiç kimseyi ancak Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik.”4 diye buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.”5
“Dosdoğru namaz kılın, zekatı verin ve Rasul’e itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz.”6 buyurarak en son Nebî ve en son Rasul Muhammed (s.a.s.)’e itaat edilmesini emretmiştir…
Allah, Rasulü (s.a.s.)’e hitaben görevinin ne olduğunu beyan etmektedir:
“Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz, onu bir nûr kıldık. Onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şübhesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip iletiyorsun.
Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine aid olan Allah’ın yoluna. Haberiniz olsun işler Allah’a döner.”7
İmam Hafız İbn Kesîr (rh.a.), İslâm âlimlerince en muteber kabul edilen tefsirlerden biri olan “Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim” adlı eserinde bu ayetler hakkında şunları beyan eder:
“Sana böylece emrimizden bir ruh, yani Kur’ân vahyettik. ‘Kitabın da, imanın da ne olduğunu’ yani Allah’ın, Kur’ân-ı Kerim’de sana etraflı bir şekilde teşri buyurduğu hükümleri ‘bilmezdin, fakat Biz onu’ yani Kur’ân’ı ‘kendisiyle kullarımızdan dilediğimizi hidayete ilettiğimiz bir nûr kıldık.’
Bu da, yüce Allah’ın:
“De ki: ‘O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’ân), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.”8 buyruğuna benzemektedir.
"Ve muhakkak ki sen’ ey Muhammed, ‘dosdoğru yola iletirsin.’ Senin bu yolun dosdoğru ahlâktır. Sonra yüce Allah, şu buyruğuyla bunu açıklamaktadır: ‘Göklerde ne var, yerde ne varsa kendisinin olan’ yani her ikisinin Rabbi, Mâliki, onlarda tasarrufta bulunan, hükmüne karşı çıkılmayacak, mutlak hakim ve egemen olan ‘Allah’ın yoluna. Şunu bilin ki, bütün işler Allah’a döner.’ Sonra da bunları etraflıca açıklar ve haklarında hüküm verir. Zalimlerin ve inkârcıların söylediklerinden O, alabildiğine yücedir, her türlü noksanlıklardan münezzehdir.”
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, dosdoğru yolun rehberi Kitab’ı, yani Kur’ân’ı, o yolun kılavuzu olan Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e vahyetti ve bir nûr kıldı… Karanlıklardan nûra çıkaran bir nûr!.. Onunla kullarından dileyenleri ve dilediklerini hidayete erdirir… Rasulullah (s.a.s.), kendisine vahyedilen ayetlerle insanları, dosdoğru olan yola yöneltmekte, onlara dosdoğruyu, hayrı, güzeli ve iyiliği göstermekte ve onların kurtulmalarına önderlik yapmaktadır…
Rasulullah (s.a.s.), göklerde, yerde ve her ikisi arasında bulunanların Rabbi Allah Teâlâ’nın dosdoğru yoluna sevketmekte… O yol ki, hiçbir noksanlığı ve eğriliği yoktur… O yol ki, dünyada huzur ve mutluluğun, izzet ve yüceliğin yolu, ahiretteki cennetin yoludur… O yol, insan tabiatının ferâhlandığı, afiyet ve sevinç içinde bulunduğu yoldur… İnsan fıtratıyla uyumlu ve huzur kaynağı olan kurtuluş yolu: İSLÂM!
Âlemlere rahmet olarak gönderilen ve yüce ahlâk üzerinde olan Rasulullah (s.a.s.), bu yolu tercih edip iman ederek bu yolda olmak isteyenlerin önderidir… Sözleriyle, amelleriyle ve kabulleriyle bu yolun yolcularının hayat örneği olan Rasulullah (s.a.s.), muvahhidlerin ve muttakîlerin imamıdır…
Âlemlerin Rabbi Allah’ı Rabb, Melik ve İlâh kabul edip iman edenler ve imanlarına hiçbir şirk bulaştırmayan muvahhid mü’minlerin itaat etmekle emrolundukları Rasulullah (s.a.s.), her sözüyle, her ameliyle ve her kabuluyle, katıksız iman eden kullara en güzel örnektir… Allah’ın emriyle O’na tabi olup itaat edenler ve O’nu örnek önder edinenler, dosdoğru yola girmiş, o yoldan sapmadan hedeflerine ulaşmış, Allah’ı razı etmiş ve Allah’ın razı ettiği mü’min müslüman kullardır…
Küçük olsun, büyük olsun, kadın olsun, erkek olsun, köylü olsun, şehirli olsun, tahsilli olsun ümmî olsun, fakir olsun, zengin olsun, O’nun(s.a.s.)‘i hayat örneği ve önderi edinen her mü’min müslüman, O’nun Sünneti’ne teslim olup itaat etmelidir… Huzurun ve kurtuluşun olmazsa olmaz şartı budur…
Rabbimiz Allah:
“Kim Rasul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.”10 diye emredip iman edenlerin mutlaka Rasulullah (s.a.s.)’e uymaların gereğini apaçık beyan buyurmaktadır…
Rasulullah (s.a.s.)’in emrine aykırı davranan, O’nun Sünneti’ne uymayan ve O’nun izinden gitmeyen kişiler, Allah’ın emrine isyan ettiklerinden dolayı, Allah tarafından bir cezaya çarpılacaklarını bildiren Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“O’nun (Rasulullah’ın) emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.”11
Rasulullah (s.a.s.)’e itaat etmeyi Allah Teâlâ emretmiştir… Rasulullah ‘a itaat, hem O’na indirilen Kitab’a, yani Kur’ân-ı Kerim’e, hem de Kur’ân’daki emir ve nehiylerin hayata uygulanış şekli olan Sünnet’e olmalıdır… Sünnet olmadan, Kur’ân’ın anlaşılmayacağı, emir ve nehiylerin Allah’ın muradına uygun gündeme gelemeyeceği bilinen bir gerçektir…
Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti, mü’min Müslümanları bağışlayıcıdır!.. Kur’ân-ı Kerim’e iman edip kabul eden bir mü’min müslüman kul, Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne iman edip kabul etmek zorunda… Bu, kabul gören imanın gereğidir… Bu, “Lâ ilâhe illallah Muhammedun Rasulullah”’ın iman ve amel konusundaki açılımıdır!..
Rabbimiz Allah buyuruyor:
“Rasul, size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’dan korkun. Şübhesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.”12
“el-Maverdî (rh.a.) şöyle der:
—Bunun, genel olarak Hz. Peygamber’in bütün emir ve yasakları hakkında yorumlandığı söylenmiştir. Çünkü O, ancak salah olan bir işi emreder ve ancak fesâd olan bir işi yasaklar.
İmam Kurtubî (rh.a.):
—Buyruk, ganimetler hakkında özel olmakla birlikte anlamı itibariyle umumîdir, demiştir.
El-Mehdevî (rh.a.) ise şöyle diyor:
—Yüce Allah’ın: “Rasul, size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırır yasaklarsa artık ondan sakının” buyruğu, şunu gerektirmektedir:
Peygamber (s.a.s.)’in emrettiği her bir husus Allah’dan bir emirdir. Ayet-i kerime, her ne kadar ganimetler hakkında ise de O’nun, bütün emir ve yasakları da bunun kapsamına girer.”13
Fakîh Sahibî Abdullah İbn Mes’ud (r.a.)’ın da görüşü budur… Bu ayet, Rasulullah (s.a.s.)’in bütün Sünneti’nin bağlayıcı olduğunun delilidir… Rasulullah (s.a.s.)’in Kalî, fiilî ve takrirî sünneti, kadın olsun, erkek olsun bütün mü’min müslümanlar için bağlayıcıdır… O (s.a.s.), ne emretmiş ise onu tutmalı, neyi yasaklamış ise onu bırakıp terk etmelidir… Bu ayet, bize bunu emretmektedir… Rabbimiz Allah Teâlâ böyle buyurmaktadır…
Abdullah ibn Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir:
—Allah, şu kadınlara lânet etmiştir: Bedenlerine döğme yapanlar, yaptıranlar, yüzünün tüylerini yolanlar, seyrek dişli güzel görünmek için dişlerinin arasını yontan sırıtkanlar, Allah’ın yarattığını değiştirenler.
Abdullah’ın bu hadisi, Esedoğulları’ndan Ümmü Ya’kub denilen bir kadının kulağına ulaştı. (Bu kadın, Kur’ân okur, anlardı.) Hemen İbn Mes’ud’a geldi ve:
—Senin şöyle şöyle kadınlara lânet ettiğin haberi bana ulaştı, dedi.
İbn Mes’ud da ona:
—Ben, Rasulullah (s.a.s.)’in lânet ettiği kimselere niye lânet etmeyeyim? Ve Allah’ın Kitabı’nda var olan kimselere niye lânet etmeyeyim? Dedi.
Kadın:
—Andolsun ki, ben Mushaf’ın iki kabı arasında ne varsa okudum, fakat senin söylemekte olduğun şeyi onda bulamadım, dedi.
İbn Mes’ud da ona:
—Yemin olsun, eğer sen onu okumuş isen, elbette onu bulmuşsundur. Allah Teâlâ’nın:
“Rasul, size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının.” Buyurduğunu okumadın mı? Dedi.
Kadın:
—Evet, dedi.
İbn Mes’ud:
—Şübhesiz ki Rasulullah, ondan nehyetti, cevabını verdi.14
Bu haberin şerhinde, İslâm âlimlerin görüşleri şöyle beyan edilmiştir.
“Ümmü Ya’kub’un ismi malum değildir. Bu kadının, “hilkat değiştirenlere Kur’ân-ı Kerim’de lânet edildiğini görmedim” demesi, doğrudan doğruya bunlara lânet bulunmadığındandır. Fakat (Allah) Teâlâ Hazretleri, Rasulünün her getirdiği şeyi almak, her yasak ettiğini bırakmak lâzım geldiğini pekâlâ beyan buyurmuştur. Saç eklemek, döğme yaptırmak, yüz yolmak gibi hilkatı değiştiren şeyleri Rasulullah (s.a.s.) Efendimiz yasak etmiş; yapanlara, yaptıranlara lânet okumuştur. O’nun emirlerine, O’nun nehiylerine uymak Allah’ın emri olduğuna göre, O’nun lânetleri de Allah nazarında mel’un olur. İşte Abdullah b. Mes’ud bundan dolayı kadına ayetle cevab vermiştir.”15
“Bu nazm-ı celîl, Peygamber (s.a.s.)’in her emrine uymanın ve her yasağından sakınmanın Kur’ân-ı Kerim emri olduğunu tevsik eder: Şu hâlde hadiste anılan fiiller, Kur’ân ile yasaklanmıştır, denilebilir. İbn Mes’ud bunu söylemek istemiştir.”16
İmam Taberî (rh.a.), meşhur tefsirinde şöyle diyor:
“Abdullah ibn Mes’ud (rh.a.), bu ayet-i Kerimeyi genel bir şekilde izah etmiş ve Rasulullah (s.a.s.)’in emrettiği her şeye bağlı kalınmasını, yasakladığı her şeyden de kaçınılmasını ifade ettiğini bu olayı anlatarak beyan etmiştir.”17
Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.):
“Bu emir, her ne kadar ganimet (fey) hakkında nâzil olmuş ise de, müfessirlerin beyan ettikleri gibi, her emri içine almaktadır.” demiştir.18
“Eğer mü’min iseniz, Allah’dan korkup sakının, aranızı düzeltin ve Allah’a Rasulüne itaat edin.”19diye buyuran Rabbimiz Allah, Allah ve Rasulüne ancak mü’min olanlar itaat eder olduklarını beyan etmiştir… Katıksız iman edenler, ancak itaat ederler… İtaatın ibadet ve ibadetin de itaat olduğu malumdur…
Allah Teâlâ’nın yalnız kendisine ibadet etsinler diye yarattığı insan kulları içinde yaratılış gayesine uygun davranıp katıksız ve şirksiz iman ederek ibadet eden mü’min müslüman kullar, Allah’a ibadet olan Allah’a ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e itaat etmeli, itaatlarında herhangi bir kusur yapmamalıdırlar…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur muvahhid mü’min kullarına:
“Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a ve O’nun Rasulüne itaat edin.”20
“Dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Rasul’e itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz.”21
Dünyada da, ahirette de gerçek kurtuluş bu emre tabi olup gereğini ihlâs ile yapmaktır:
“Kim Allah’a ve Rasulüne itaat ederse, artık o, en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.”22
Rasulullah (s.a.s.)’e, O’nun tebliğ ettiği vahye ve vahyin hayata uygulanışı olan Sünnetine itaat edenler, büyük kurtuluşa ermiş, gerçek huzur ve mutluluğa kavuşmuşlardır… Ne mutlu O muvahhid mü’minlere!
İtaat edenler, bu mutluluğu hakkettiler, ya muhalefet edenlerin durumu nasıldır? Soruya ayet-i Kerime cevab veriyor:
“Kim kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra, Rasul’e muhalefet ederse ve mü’minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu, döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o.”23
İbnu’l-Cevzî (rh.a.), bu ayet hakkında şunları kaydeder:
“Ayetin mânâsı şöyledir:
Kim kendisi için Tevhid ve hüküm belli olduktan sonra Tevhid ve hudutta Peygamber’e muhalefet eder ve Müslümanların yolundan başkasına giderse, Biz de onu yöneldiği şeye yönlendiririz, yani onu, nefsi için tercih ettiği şeyle baş başa bırakırız ve onu cehenneme girdiririz.”24
Merhamet olunmuş vasat Ümmetin meşhur mutlak müctehid imamlarından İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiî (rh.a.)’in, “er-Risâle” ismiyle meşhur fıkıh usûlü ile ilgili eserinde şöyle denilmiştir:
“Hz. Peygamber’in hükmünü kabul eden kimse, onu, Allah’ın hükmü olarak kabul etmektedir. Çünkü Allah, Rasulüne itaati farz kılmıştır. Kitab ve Sünnet hükmünü bilen bir müslümanın onlara aykırı bir söz söylemesinin câiz olmayacağına dair görüşünüz delile dayanmaktadır. Anladım ki bu, Allah’ın farzdır.”25
Aziz İslâm Milleti’nin âlimleri böyle diyorlar… Rasulullah (s.a.s.)’e hayatî konuların bütününde muhalefet etmemek ve itaatı tam yapmak, Allah Teâlâ’nın, katıksız iman eden mü’min müslüman kullarına emridir! Bu emre aykırı davrananlar, Rabbimiz Allah tarafından cezalandırılacağı ayet-i kerimede beyan buyrulmuştur… Elbette hiçbir muvahhid mü’min, hangi konuda olursa olsun Sünnet’te apaçık delili var iken, Rasulullah (s.a.s.)’e muhalefet edip aykırı davranmaz… Mü’min imanı ve anlayışı, bu itaatsizliği engeller… Eğer itaatsizlik gündeme geliyorsa, hiç Şübhesiz imandaki zayıflık, ameldeki ciddiyetsizlik, niyetteki ihlâssızlık ortaya çıkmıştır… Bütün bu akîdevî ve amelî hastalıklar, sahibinin felâketini hazırlar, eğer Nâsûh tevbe yapılmazsa o kişi helâk olur… Onun için dünyada zillet, ahirette ise cehennem ateşi ceza olarak hak edilmiştir…
Bu konuda, örnek ve ibret olarak şu hadisleri okuyup ibret ve ders almak gerek!
Cabir (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyur:
“Sol el ile yemeyin! Çünkü şeytan sol eliyle yer.”26
Kasım, O’na Salim, o da babasından nakleder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Sakın sizden biriniz sol eliyle yemesin ve onunla içmesin. Çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer.”27
Rabbimiz Allah’ın kendisine itaat etmemizi emrettiği önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s)’in emri bu! Her konuda olduğu gibi, bu konuda da Rasulullah (s.a.s.)’in emrine itiraz etmeden, muhalefet gündeme getirmeden, isteyerek ve ihlâsla itaat etmek, kadın olsun, erkek olsun her mü’min müslüman vazifesidir… Rabbimiz Allah’a yapılan ibadetin gereğidir, Rasulullah (s.a.s.)’e itaat!
“Ben müslümanım” diyen her ferdin bu itaatı yerine getirmesi lazımdır…
Bu, böyle!
İtaat etmeyen, itiraz edip muhalefette bulunanın durumu ne?..
İşte örnek ve delîl!
Seleme b. Ekva (r.a.) anlatıyor:
Bir adam (Büsr b. Râî el-Ayr), Rasulullah (s.a.s.)’in yanında sol eliyle yemek yemişde (Rasulullah):
“Sağ elinle ye!” buyurmuşlar.
Adam:
—Beceremiyorum, demiş.
Rasulullah (s.a.s.):
“Beceremiyesin!” buyurmuşlar.
Onu, ancak kibir men’etti.
Ravi demiş ki:
—Bir daha onu(elini) ağzına kaldıramadı.28
Kibirden, gururdan ya da kendi görüşünü Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne tercih ederek Sünnet’e muhalefet edip, Rasulullah (s.a.s.)’e itaat etmeyenin durumu bu!.. Rasulullah (s.a.s.), O kişiyi, kendisine hayat veren bir duruma davet ederken, onun icâbet etmesi gerekirdi… Katıksız iman eden mü’minlerin görevi budur…
Ebu Said İbnu’l-Muallâ (r.a.) anlatıyor:
Ben, mescidde namaz kılıyordum. Rasulullah (s.a.s.), beni çağırdı. Ben, icâbet edemedim.
(Namazdan sonra:)
—Ya Rasulullah, ben, namaz kılıyordum, diye özür beyan ettim.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):
“Allah, Kur’ân’da:
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Rasulüne icâbet edin.”29buyurmadı mı? Buyurdu.30
Ferden aileye, aileden devlete, siyasetten hukuka, ekonomiden eğitime, kadından erkeğe, küçükten büyüye hayatın her merhalesinde, Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e itaat, her mü’min müslümanın kulluk görevidir… İtaat konusunda Allah’a asla şirk koşulmamalı, yani Allah ile beraber başkalarına da itaat etmekle ortak kılınmamalı, önderlik konusunda başkalarını Rasulullah (s.a.s.)’e ortak etmemeli, yalnız Allah’a ve O’nun izniyle Rasulullah’a itaat edilmelidir!..
Mü’min: Allah ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız iman eden.
Müslüman: Allah ve Rasulü (s.a.s.)’e teslim olan.
O hâlde şuurlu olarak mü’min müslüman bir şahsiyet oluşu yeniden yapılandırmak ve noksanlıkları gidermek gerekir!..
Dipnot
Tevbe, 9/128.
Fetih, 48/28.
Saff, 61/9.
Nisa, 4/64.
Muhammed, 47/33.-Nûr, 24/56.
7-Şura, 42/52-53.
8-Fussilet, 41/44.
9- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, Çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C.9, Sh. 610-611.
10-Nisa, 4/80.
11-Nûr, 24/63.
12-Haşr, 59/7.
13-İmam Kurtubî, el-Camiu li Ahkâmi’l- Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2003, C.17, Sh. 206-207.
14-Sahih-i Buhârî, Kitabu’t-Tefsir, B.304, Hbr. 406.
Kitabu’l- Libâs, B.84, Hbr.149.
Sah-i Müslim, Kitabu’l- Libâs ve’z-Zine, B.33, Hbr.120.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’t-Teraccül, B.5, Hbr.4169.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’n-Nikâh, B. 52, Hbr. 1989.
15-Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İst. 1983, C.9, Sh. 513.
16-Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mace Tercemesi ve Şerhi, İst. 1983, C.5, Sh.479.
17-Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, Çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 8, Sh. 234.
18-Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dili Kur’ân Dili, İst. T.y, C. 7, Sh. 456. (Yenda Yayınları)
Sadeleştirilmiş nüsha, C.7, Sh. 498 (Azim Yayınları)
19-Enfal, 8/1.
20-Mücadele, 58/13.
21-Nûr, 24/56.
22-Ahzab, 33/71.
23-Nisa, 4/115.
24-İbnu’l-Cevzî, Zadü’l- Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C.1, Sh.639.
25-Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, er-Risâle, çev. Prof. Dr. Abdulkadir Şener- Prof. Dr. İbrahim Çalışkan, Ank. 1996, Sh.255, Md. 1309.
26-Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Eşribe, B.13, Hds. 104.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l- Etime, B.8, Hds. 3268.
İmam Nsâî, es-Sünenü’l- Kübrâ, çev. Hasan Yıldız, İst. 2011, C.6, Sh.365- 366, Hds. 6716.