“Cihat yok, sadaka yok, peki cennete nasıl gideceksin?” (Ahmed b. Hanbel, V, 224; el-Hâkim, Müstedrek, II, 89.)
Beşir b. el-Hasâsiyye tarafından aktarılan yukardaki ifadeler uzunca bir hadisin bir bölümünü oluşturmaktadır. Rivayetin tamamında Beşir (r.a.) Hz. Peygamber’e biat etmek için yanına gitmiş, Hz. Peygamber ise birtakım şartlar ileri sürerek onun biatini kabul etmiştir. Bunlar İslam’ın şartları olarak kitaplarımızda yer verilen; Allah’tan başka ilah olmadığına; Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, beş vakit namaz kılmak, ramazan orucunu tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek şartlarını saymış ve Allah yolunda cihat etmeyi de ilave etmiştir.
Beşir (r.a.) birtakım bahaneler ileri sürerek cihat ve Allah yolunda harcama yapamayacağını beyan edince Hz. Peygamber Beşir’in elini tutmuş ve ağzından yukardaki ifadeler dökülmüştür: "Cihat yok, sadaka yok, peki cennete nasıl gideceksin?"
Hadisi bize rivayet eden sahabi Beşir b. Ma’bed es-Sedûsî ed-Dabbî, İbn Hasâsiyye diye tanınmaktadır. Asıl isminin Zahm veya Nezîr olduğu Hz. Peygamber’in bu ismi Beşir ile değiştirdiği rivayet edilmiştir. Bekr b. Vâil kabilesinden Medine’ye hicret etmiştir. Muhtemelen Hicri 9. Yılda Bekrîlerden gelen heyet içerisinde yer almış ve aktardığı biat hadisesi bu zamanda meydana gelmiş olmalıdır. Basra’da yerleşen sahabiler arasında kabul edilmiştir.
Hz. Peygamber yeni Müslüman olanlardan kendisine itaat edeceklerine dair biat almış, onlarla sözleşme yapmıştır. Medinelilerle yapılan Akabe biatları İslam tarihinde meşhur biatlardır.
Hadiste ifade edilen hususlara yakından baktığımızda İslam’ın esaslarının tümünü kapsadığını görebiliriz. Beşir (r.a.) açık yüreklilikle yapmakta zorlanacağı iki esası ifade etmiş, bunlardan mazur görülmesini talep etmiştir. Ancak Hz. Peygamber diğer ibadetlerin yeterli olduğunu, bunları yapmasa da kurtuluşa erebileceğini ifade etmemiş, bilakis bunlar olmadan cennete girmenin mümkün olmadığını net bir şekilde beyan etmiştir. Hz. Peygamber’in cennete gitmeye vesile olacak diğer amellerle birlikte üzerinde durduğu iki husus Allah yolunda malını ve canını feda etmek olarak ifade edilebilir. Hz. Peygamber’in bu şekildeki net tavrının sebebi Cenab-ı Hakk’ın bu konudaki açık ifadeleri olmalıdır. Çünkü Yüce Rabbimiz “Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır...” (Tevbe, 9/111.) buyurarak cennetin yolunun Allah yolunda malımız ve canımızdan fedakârlık yapmak olduğunu açıkça ifade etmektedir. “Bey’at” da aslında kök itibarıyla alışveriş demektir. Dolayısıyla Allah Teâlâ, Hz. Muhammed vasıtasıyla müminlerden aldığı biati kendine nispet etmekte ve cennetin yolunun alınan bu biattaki mal ve canın kendi yolunda feda edilmesi olduğunu buyurmaktadır.
Hadiste ifade edilen iki husus biz Müslümanların yapacakları bütün amelleri içine alan kapsamlı ifadelerdir. Malımız ile yapacağımız fedakârlıklar İslam’ın dünyaya bakışı ile doğrudan orantılıdır. Çünkü bir mümin dünya malını hiçbir ölçüye riayet etmeden elde etmek, onu kayıtsız şartsız biriktirmek, heva ve hevesi uğrunda harcamak ve kibir vesilesi hâline getirmek için kazanamaz. Bir müminin kazancının en temel ölçüsü onun helal yoldan temin edilmesi ve hak uğrunda harcanmasıdır. Dünya bizim için hak yolunda sürülecek bir tarla mesabesindedir. Bizler bu tarlanın en verimli arazilerine en kazançlı ürünleri ekmek, dikmek ve yetiştirmekle mükellefiz. Ancak bütün bu gayretimizin dinen meşru bir temele dayanması ve elde edilen kazancın hak yolunda feda edilmesi gerekmektedir. Bu itibarla dünyasında dinin değişmez esaslarına yer vermeyen birinin namaz, oruç ve hac gibi dinin en temel ibadetlerini yapsa bile ebedî kurtuluş yurdunu elde etmesi zordur.
Diğer taraftan cihat kavramının kapsamına yukarda zikredilen ibadetlerin de girdiğini ifade etmek gerekir. Çünkü mümin nefsine, şeytanın ayartmalarına karşı Rabbine iman etmek, günde beş vakit namaz kılmak, oruç ve hac ibadetlerini yerine getirmekle büyük bir mücadele/cihat/gayret ve çaba içine girmektedir. Bu ceht ve gayretin zirve noktası ise dini, namusu ve vatanı gibi mukaddes değerleri uğrunda canını feda etmesidir. Bu ibadetleri yapabilmek için müminde cihat şuurunun olması gerekir. Aksi takdirde yapılan ibadetler birer âdet ve alışkanlık çerçevesinde gerçekleşecek ve iman ile başlayan bu kutlu yolun sonundaki ihsan kıvamında bir mümin olmaya vesile olmayacaktır.
Dolayısıyla ihsan kıvamında bir mümin olmanın ayrılmaz vasıfları ve ebedî kurtuluşa ulaştıracak en önemli vasıtalar, Allah yolunda malımızı ve canımızı feda edebilmektir.
Allah Teâlâ bizleri malını helal yoldan kazanan ve hak yolda harcayan; canını, ömrünü O’nun yolunda tüketen kullarından eylesin! Âmin.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İman edip cenneti kazanmanın fedakarlık gerektiren boyutları vardır.
2. İman ile başlayan hayat yolunun ihsan kıvamında kulluğa ulaştıracak iki temel fedakârlık alanı vardır: Malımız ve canımız.
Doç. Dr. Abdulvahap ÖZSOY / DİYANET AYLIK DERGİ