BÂB: Hadis kitaplarında aynı konudaki hadislerin bir arada bulunduğu kitap başlıklı ana bölümler içinde yer alan tâlî bölümlere denir. BÂTİL: Hadis usulünde bâtil, mevzû’ manasına kullanılmıştır. Söz gelimi bir hadis nakledildikten sonra “bâtilun” veya “hâzâ haberun (hadîsun) bâtilun” denilmişse bu ifade o rivayetin uydurma ve batıl olduğuna delalet eder.
BEDEL-İ ÂLÎ: Uluvv özelliğine sahip bedel veya öteki adıyla ibdâle denir.
BEDEL-İ NÂZİL: Bedel-İ âlînin zıddı olarak nüzûl özelliğine sahip bedele öteki adıyla ibdâle denir.
BELÂG: Genelde “beleganâ” eda sigasıyla ve isnadsız olarak rivayet edilen habere denir.Bununla birlikte herhangi bir hadis kitabında şeyhten nereye kadar ısıtılmış olduğunu gösteren bazı kayıtlar bulunur. Bunalara da belâg kaydı tabir edilmiştir.
BELAGAHÛ: “Bana ulaştı” demektir. Ravinin hadis imamlarından biri olan şeyhine sahih olarak ulaşmış hadisleri isnad zikretmeden rivayet ederken kullandığı lafızlardandır.
BELAGANÂ: “Bize ulaştı” demek olan bu tabir, beleganî gibi hadis imamlarının kendilerine sahih olarak ulaşan hadisleri isnadını zikretmeden rivayet ederlerken kullandıkları lafızlardandır.
BELAGANÂ ANİ’N-NEBÎ: “Hz. Peygamber’den bize ulaştığına göre” anlamında bir tabir olup temrîz sigalarındandır.
BELAGANI: “Bana ulaştı” demektir. Hadis imamlarının kendilerine ulaşmış bulunan hadis veya daha umumi olarak haberleri, isnadını zikretmeksizin rivayetlerinde kullandıkları eda lafızlarındandır.
BELÂGÂT: Sözlükte “belâg” kelimesinin çoğuludur. Büyük muhaddişlerin isnad söylemeksizin beleganâ, beleganî gibi lafızlarla rivayet ettikleri hadislere denir.
BEYÂN: Hadis ilminde beyan, sünnetin, dolayısıyla hadislerin Ku’ân-İ Kerim’İ ; yine dolayısıyla İslam Dini’ni açıklama bahsinde söz konusu olur.
BİD’AT: İslamiyet’in kemale ermesinden sonra ortaya atılıp dine nisbet ve izafe edilen şeylere denir.
BİD’ATU’R-RÂVÎ: Ravinin bid’at ehlinden olması manasınadır ve ravinin çerhinde sözkonusu olan on tenkid noktasından biridir.
BİLÂD TEDLÎSİ: Tedlîs çeşitlerinden biridir. Şöyle yapılır: Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler. Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir.
BUHÂRÎ: Hicri üçüncü asrın şöhreti İslam aleminin her tarafına yayılmış alımı Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî’nin tamamen sahih hadislerden meydana geldiği kabul edilen meşhur hadis kitabıdır.
BULDÂNİYYE: Bazı muhaddişlerin, belli bir beldeye mensup hadisçilerin rivayet etikleri hadisleri bir araya getirerek tasnif ettikleri çoğu cüz şeklindeki müstakil kitaplara bazı muhaddişlerce verilen isimdir.
CÂDDE: Bazı hadis usulü alimlerince bir ravinin hadisi rivayet ettiği tarîk manasına kullanılmıştır.
CÂ’E AN’ FULÂN MEVKÛFEN: “Falancadan mevkûf ölarak geldi” manasına bir tabirdir. İsnadı sahabiye kadar ulaşan mevküf haberlerin naklinde kullanılan tabirlerdendir.
CÂ’E ANİ’N-NEBÎ: “Hz. Peygamberden şöyle gelmiştir” demektir. Temrîz sigalarındandır.
CÂMI’: Kelime olarak “toplayan, bir araya getiren” anlamında ism-İ fâildir. Çoğulu “çevâmi”dir. Hz. Peygamber’in çeşitli konulardaki hadislerini bir araya getiren kitaplara denir.
EL-CÂMI’U’S-SAHÎH: Sekiz ana konudaki hadislerin tümünü ihtiva eden câmı’ turu hadis kitaplarının sahih özelliği taşıyanına verilen isimdir. Özellikle Buhârî ve Müslim’in sahihleri için kullanılmıştır.
CÂMI’U’T-TİRMİZÎ: Horasan illerinden Tirmizli büyük hadis alimi Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî’nin sünen nevinden hadis kitabıdır. El-Câmı’u’s-Şahîh adını taşıdığı halde daha çok Sünen Tirmizî adıyla meşhur olmuştur.
CÂRIH: Bir raviyi, şahsında veya rivayetinde bulunan kadih (herhangi bir kusurun hadisin sıhhatini yok edici özelliği) bir illetten dolayı çerheden alime denir.
CEHÂLET: Ravilerin tenkidinde göz önünde bulundurulan on esastan biridir. Hadis usulü kaynaklarında cehâletu’r-râvî şeklinde de geçen cehalet, ravinin bilinmemesidir. Ravinin bilinmemesi iki turlu olur. Birincisi kimliğinin bilinmemesidir ki cehâlet-İ aynıyye veya cehâletu’l-ayn denir. İkincis ise ravi hakkında verilen çerh ve ta’dil hükmünün bilinmemesidir ki cehâletu’l-vasf da denir.
CEHÂLET’T-TA’YÎN: Kimliği kestirilemeyen ravinin cehâleti manasına tamlamadır. Hadis usulü ilminde bazı isnadlarda görülen “ev” edatının ifade ettiği tereddütle ilgilidir.
CEM: İlk bakışta aralarında çelişki varmış gibi görülen hadislerin te’vîl yoluyla birleştirilmesine denir.
CEMÂ’AT: Bazı alimlerce el-Kutubu’s-Sitte sahiplerine veya bunlarla birlikte Ahmed b. Hanbel’e işaret etmek üzere kullanılmış bir tabirdir.
ÇERH: Mutkin ve hafız olan bir alimin bir ravinin rivayetini, kendisinde veya rivayetinde bulunan kadih illet sebebiyle reddetmesine denir.
ÇERH LAFIZLARI: Hadis ravilerinin gerek kendilerinde, gerekse rivayetlerinde bulunan kadih bir illet sebebi ile çerhedilmelerinde bazı lafızlar kullanılır ki bu lafızlara çerh lafızları denir.
ÇERH MERTEBELERİ: Çerh ve ta’dil alimleri hadis ravilerini hafifinden ağırına kadar değişik kademelerde bulunan lafızlardan biriyle çerhetmişlerdir. Söz konusu kademelerin herbirine mertebe denmiştir.
ÇERH SEBEPLERİ: Ravilerin çerhine sebep olan hallerdir.
ÇERH VE TA’DÎL: Çerh, hafız ve mutkin bir hadis alımının, ravide veya rivayetinde bulunan kadih bir illet sebebiyle rivayetini reddetmesi ; ta’dîl ise aynı mertebede bulunan alimin bir ravinin adalet vasfına sahip olduğunu bildirmesidir.
ÇERH VE TA’DÎL İLMİ: Hadis ravilerinin çerh ve ta’dilinden ve gerek çerhte ve gerekse ta’dilde kullanılan lafızlardan bahseden ilimdir.
ÇERH VE TA’DÎL KÂİDELERİ: Çerh ve ta’dilin geçerli olabilmesi için bazı kaidelere uygun olması şarttır. Ravinin çerhinin yahut adeletine hükmedilmesinin belli esaslar dahilinde yapılmasını sağlamak üzere konulmuş kaidelere, çerh ve ta’dîl adı verilir.
ÇERH VE TA’DÎL LAFIZLARI: Hadis alimleri, ravilerin mevsûkiyyet derecesini belirtmek üzere onların çerhedilmiş veya adeletli olduklarına delalet eden bazı tabirler kullanmışlardır ki bu tabirlere çerh ve ta’dîl lafızları adı verilir.
ÇERH-İ GAYRİ MÜFESSER: “Açıklanmamış çerh” demek olup bir raviyi sebebini söylemeden çerhetmeye denilmiştir.
ÇERH-İ MÜBHEM: Mübhem bırakılan çerhe denilir.
ÇERH-İ MÜFESSER: Bir çerh ve ta’dîl alımının bir raviyi sebebini de söyleyerek çerhetmesine denir.
ÇEVÂMİ’ÜL-KELİM: “Özlü sözler” manasına gelen bir tabir olup hadislerdeki icazi ifade etmekte kullanılır.
CEVDET: Hadisin arzu edilen kabul nitelikleri taşımasına denir.
CEVVEDEHÛ FULÂN: “Fulan ravi senedi güzelleştirdi” manasına gelen bir deyim olup muhaddişlerin, ravinin isnadında yaptığı tesviye tedlisini belirtmekte kullanılmıştır.
CEYYİD: Genellikle sahih karşılığıdır. Bazen onun yerine kullanılmıştır. Bazı hadis alımı ceyyidi sahihle aynı manada görmemiştir.
CEYYİDU’L-HADÎS: “Hadisi hoş ve iyi” manasına bir tamlama olup ta’dîl lafızlarındandır.
CEZM LAFIZLARI: Hadisi cezm sigasıyla rivayet etmekte kullanılan ve kesinlik ifade eden lafızlara denir.
CEZM SÎGASI: Hadisi Hz. Peygamber (s.a.ş)’den rivayet edildiğini ifade edecek tarzda sevketmekte kullanılan lafızlara denir. Bunlara elfâzu’l-cezm (cezm lafızları) da denir.
CÜZ: Cüz veya öteki tabiriyle hadis cüzü ( çoğulu eczâ-yi hadîsiyye) daha ziyade belli bir kişiden gelen hadisleri toplamak maksadıyla tertib edilen çoğu küçük çapta hadis kitaplarına denir.
DA’AFÛHU: “Onu zayıf buldular” demek olan bu tabir çerh lafızlarındandır ve el-İrâkî’nin üçüncü mertebe lafızları arasına eklediklerinden biridir.
DABBE: Yanlış olarak rivayet edilen kelime ya da kelimeler üzerine başı badem şeklinde “sâd” harfine benzeyen bir işaret konulur. Dabbe denilen bu işaret altındaki kelime veya kelimelerin rivayet itibariyle şahîh olmakla birlikte lafiz ya da mana yönünden bozuk olduklarını gösterir.
DÂBİT: Zabti tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir.
DABT: İşittiği hadisleri aradan uzun zaman geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir.
DABTU’L-KİTÂB: Hadis metinlerinden meydana gelen herhangi bir kitabın, içindeki hadislerin şeyhten işittikten sonra yanlışsız olarak yazılması, aslı ile mukabele edilmesi ve tashihinin yapılması manasınadır.
DÂÎ: Bid’at sayılan mezheplerden birine mensup olan ve mezhebinin inatla müdafaa ve propagandasını yapan ravilere denmiştir.
DA’ÎF: Şahîh ile hasen dışında kalan hadislere denir.
DA’ÎFU’L-HADÎS: “Hadisi zayîf” manasına gelen bu tabir çerh lafızlarındandır ve çerhin üçüncü mertebesinde yer alır.
DA’ÎFU’L-METN: Metn, bir hadisin bölümlerinden ikincisidir ve isnadın son bulduğu yerden başlayan kısımdır. (Bu tabir de bu kısmın zayıflığını ifade eder.)
DA’ÎFÛN: Sözlük bakımından zayıf manasına sıfat olan bu kelime çerh lafızlarındandır. Üçüncü mertebede el-İrâkî’nin ekledikleri arasında yer alır.
DA’ÎFUN Bİ HÂZE’-L-İSNÂD: “Bu isnadla zayıftır” manasına bir tabirdir. Hadisin başka bir sahih isnadı bulunabilir ve isnadının zayıf olması metninin de zayıf olmasını gerektirmez.
DA’ÎFUN CİDDEN: “Çok zayıf” manasına ravilerin çerhinde kullanılan lafızlardan biridir. Dördüncü mertebede yer alır.
DA’ÎFUN VÂHİN: Hadisleri zayıf olan ravilerin çerhinde kullanılan lafızlardandır ve üçüncü mertebedendir.
DÂİRE: Hadisleri birbirinden ayırdetmek için birinin bittiği, diğerinin başladığı yere konulan yuvarlağa denir.
DARB: Hakk veya sakk ve mahv denilen ve hadislerin yazılısı sırasında yanlış veya fazladan yazılan kelime yahut ibareleri iptal etme usullerindendir.
DÂRİMÎ: Hicri üçüncü asır alimlerinden Abdullah b. Abdirrahmân ed-Dârimî’nin daha çok ahkam hadislerini ihtiva eden hadis kitabıdır.
DARÎR: Anadan doğma görme duygusundan yoksun kişiye denir.
DÂRÜ’L-HADÎS: “Hadis yurdu” demek olan bu tabir özellikle hadis ve hadis ilimleri öğrenimi için açılan medreselerin adıdır.
DAYYİKU’L-MAHREÇ: Dar bir çevrede rivayet edilen hadise bazı hadis alimlerince verilen isimdir.
DERECÂTÜ’S-ŞAHÎH: Şahîh lı-aynıhî (veya lı-zâtihî) hadislerin dereceleri manasına bir tabirdir. Şahîh olduğu belirlenmiş hadislerin derecelerini belirtmekte kullanılır.
DE-SE-NÂ: Muhaddişlerin (özellikle el-Hâkim ve el-Beyhakî) hadisleri yazarlarken kullandıkları rumuzlardan biridir ve “haddesenâ”nin kısaltılmış şeklidir.
DE-SE-NÎ: Bazı muhaddişlerin “haddesenî” eda lafzinin kısaltılmış şeklinde kullandığı remdidir.
DECCÂLUN: Yalancı, bâtili hak suretinde gösteren manasındadır ve çerhin en ağırına delalet eden altıncı mertebesinde yer alan lafizdir.
DELÂİLU’N-NUBUVVE: “Peygamberliğin delilleri” demektir. Câmı’ turu hadis kitaplarını oluşturan
ana konulardan biri olan semâil içinde mutâlaa edilen ilim dallarındandır.
DİRÂYETU’L-HADÎS İLMİ: Rivayet şartlarından, çeşitlerinden ve muhtelif rivayet şekilleri hakkında verilmiş olan hükümlerden bahseder.
DU’AFÂ: Çeşitli yönlerden çerh ve ta’dil alimlerinin tenkidine maruz kalmış ve bunun sonucu olarak zayıf sayılmış hadis ravilerine denir.
DU’İFE: “Zayıf bulundu, hakkında zayıf diyenler oldu” manasına gelen bir tabir olup çerhin birinci mertebesine delalet edenlerden daha ehven olmak üzere kullanılan çerh lafızlarındandır.
EBÂHA LÎ: Bazı hadisçiler tarafından münâvele yoluyla alınmış bir hadisin başkasına rivayetinde eda lafzi olarak kullanılan tabirlerdendir.
EBÛ DÂVÛD: Ashâb-İ sünen’den Ebû Dâvûd künyesi ile tanınmış Süleymân İbnu’l-Eş’asi’s-Sicistânî. Kitabı, Sünen Ebî Dâvûd.
ECÂZE LÎ: Bazı hadisçiler tarafından icazet yoluyla alınmış hadisleri rivayet ederken kullanılan eda lafızlarındandır. Aynı yerde ve manada ecâzenî lafzi da kullanılır.
ECEZTU LEKE (LEKÜM) CEMÎ’A MEŞMÛ’ÂTÎ: “leke” yerine cemi muhatab zamiriyle “leküm” ile kullanıldığı gibi “meşmû’âtî” yerine “merviyyâtî” lafzıyla da kullanılır. “Sana (veya size) bütün işittiğim (veya rivayet ettiğim) hadisler(in rivayeti) için icazet verdim” demektir. İçâzetin ikinci çeşidi olan muayyen şahsın muayyen şahsa gayri muayyen merviyyâtının rivayetinin izin verilmesinde kullanılan bir nevi eda lafzidir.
ECEZTU LEKE (Lİ FULÂN) MÂ ŞAHHA VE MÂ YESIHHÜ MİN MEŞMÛ’ÂTÎ: “Sana göre sahih olan ve sahih olacak bütün işittiğim hadisleri rivayet etmene izin verdim” manasına, icazet çeşitlerinden biri olan şeyhin henüz elde etmediği fakat ileride edeceği hadislerin rivayet iznini önceden vermesinde eda lafzi olarak kullanılır.
ECEZTU Lİ-MEN EDREKE ZEMÂNÎ: “Zamanıma yetişenlere icazet verdim” demek olup icazet yoluyla rivayette kullanılan eda tabirlerindendir.
ECEZTU Lİ-MEN YÛLEDU Lİ-FULÂN: “Fulanın doğacak çocuğuna icazet verdim” manasına henüz hayatta olmayan (ma’dum) için verilen icazette kullanılan eda lafzidir.
ECEZTUKE İN AHBEBTE: “istersen sana icazet veriyorum” demektir. Şeyhin rivayet isteğini tâlibe bırakmak şartıyla verdiği icazette eda lafzi olarak kullanılır. Aynı manada “eceztuke in eredte” ; “eceztuke in si’te” lafızlarını kullananlar da olmuştur.
ECEZTUKE KİTÂBE’S-SÜNEN: Birçok sünen kitabını rivayet etmiş bulunan bir şeyhin talibe “ sana sünen kitabını rivayete icazet verdim” demesi, muayyen şahsın muayyen şahsa müchul bir hadis kitabını rivayet etmesi için izin vermesini ifade eder. İcazetin dördüncü şeklinde kullanılan eda lafızlarındandır.
ECEZTUKE MÜCÂZÂTÎ: “İcazet yoluyla aldığım hadisleri rivayet etmen için sana icazet verdim manasına gelen bir tabirdir. Şeyhin icazet yoluyla rivayet etmiş olduğu hadisleri rivayet etmesi için talibe izin vermesini ifade eden eda lafızlarındandır. Aynı manada “eceztuke (cemî’a) mâ üçîze lî rivâyetehû (rivayeti için bana icazet verilmiş olan bütün hadisleri rivayet etmene icazet verdim)” lafzi da kullanılır.
EDÂ: Genellikle rivayet karşılığı kullanılır. Şeyhin hadis alma yollarından birisi ile elde ettiği hadisleri talebelerine rivayet etmesine denir.
EDÂ LAFIZLARI: Hadis rivayet metotlarından birisiyle rivayeti belirtmek üzere isnatta kullanılan lafızlardır. Bazı hadis alimleri eda lafızları tabirini “eda sîgaları” deyimiyle ifade etmişlerdir.
EDEB: Câmı’ denilen ve sekiz ana konudaki hadisleri ihtiva eden kitaplarda yeme-içme, konuşma, yürüme ve benzeri ahlaki konulardaki hadisleri bir araya getiren bölüm başlığının adıdır.
EF’ÂLU’R-RASÛL: Hz. Peygamber (s.a.ş)’in gerek insan, gerekse peygamber olarak işlediği işler manasına gelir.
EFRÂD: el-ehâdîşu’l-efrâd (ferd hadisler ) sıfat tamlaması yerine kullanılan bir deyimdir. Gerek mutlak veya nisbî olarak ravisinin rivayette tek kalması, gerekse sadece bir şehirde olanların rivayet etmeleri sebebiyle ferd sayılan hadisleri ifade etmekte kullanılır.
EFRÂDU’L-BULDAN: Yanlızca bir beldede yaşayan ravi veya ravilerin rivayet ettikleri ferd hadislere verilen isimdir.
EHLÜ’L-BİD’A: Bid’ate kapılmış kimseler manasına gelir. Ehlü’l-bid’a denilince Sahabe devrinin sonlarına doğru iyiden iyiye görülmeye başlayan siyasi ve itikâdî fırkaların taraftarları anlaşılır.
EHLÜ’L-HEVÂ: Hadis ilminde ehlü’l-bid’a ile aynı manada kullanılmış ve özellikle kelamcılar kasdedilmiştir.
E’İMME HAMSE: “Beş imam” demek olup el-Kutubu’s-Sitte sahiplerinden Buhârî ve Müslim ile Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Neşe’î olmak üzere beşine denir.
E’İMME SİTTE: “Altı imam” demek olup el-Kutubu’s-Sitte sahiplerini ifade eden bir tabirdir.
EKÂBİR VE ESÂGİR: Hadis usulünde rivayetu’l-ekâbir anı’i’esâgir (büyüklerin küçüklerden rivayeti) şeklinde geçer.
EKSERU’S-SAHÂBETİ FETVEN: “Sahabenin çok fetva verenleri” karşılığı bir tabirdir.
EKSERU’S-SAHÂBETİ HADÎSEN: Kesin bir ölçü olmamakla birlikte binin üzerinde rivayeti olan sahabilere “müksirûn” veya “ekseru’s-şahâbeti hadîsen” denilmiştir.
EKZEBU’N-NÂS: “İnsanların en yalancısı” manasına gelen bir tabir olup çerh lafızlarındandır.
ELFÂZU’T-TA’DÎL: Ravilerin ta’dilinde yani adaletli olduklarına hükmetmekte kullanılan lafızlardır.
ELFİYYE: Hadis usulü konularını bin beyitle anlatan manzum eserlere denir.
ELKÂB: “Lakab”ın çoğuludur. Öteki adıyla el-elkâbu’l-muhaddisîn hadis ilminde rical ilmiyle ilgili bir konudur. Ravilerin lakaplarının bilinmesi onların tanınmasına büyük ölçüde yardımcı olur.
EMÂLÎ: Hadis yazmak için yapılan toplantılarda talebelerin yazdığı hadislerden meydana gelen kitaplara denir.
EMÂNET: Ravinin sıka yani güvenilir biri olduğunu ifade eden tabir olarak kullanılmıştır.
EMERE: “Emretmek, buyurmak” anlamını veren kok fiildir. Hadis rivayetinde kullanılan cezm sîgalarından biridir.
EMÎRÜ’L-MU’MİNÎN: Hadiste hadis ilimlerinin tümünde en yüksek dereceye yükselmiş olan alimler için kullanılır.
EMSÂLU’L-HADÎS: Hadiste mesel kullanma, hadis meselleri demektir.
ENÂ: Hadis rivayetinde sık sık kullanılan eda lafızlarından “ahberanâ”nin kısaltılmış şeklidir.
ENBE’ENÂ: “Bize haber verdi” manasına hadis rivayet metotlarından bir kısmıyla rivayette kullanılan eda lafızlarındandır. Tekil zamiriyle enbe’enî şeklinde de kullanılır.
ENBE’ENÂ FULÂN Bİ KIRÂ’ATI ALEYH: Arz yoluyla hadis rivayet eden hadisçilerin isnadlarında kıraat tasrih edilmek sureti ile kullandıkları eda sîgalarındandır.
ENBEENÂ İÇÂZETEN: Daha çok muahhar hadisçilerin icazet yoluyla almış oldukları hadisleri eda ederken kullandıkları eda lafzidir.
ENBE’ENÂ MÜZÂKERETEN: “Bize müzakere yoluyla rivayet etti” demektir. Müzakere sırasında öğrenilen hadislerin rivayetini caiz görenlerin eda sırasında kullanılmasını öngördükleri lafızdır.
ENKERU MÂ RAVÂHU FULÂNUN KEZÂ: “Falancanın en münker rivayet ettiği hadis şudur” manasına hadisçiler bazen zayıf olmayan bir hadis hakkında bu tabiri kullanırlar.
ENNE: Masdariyyet bildirir. Hadis ilminde mü’en’en ve mü’ennen hadislerin isnadında kullanılır.
ENSÂB: Neseb kelimesinin çoğuludur. Hadis usulünde evtânu’r-ruvât ve buldânuhum konusu ile ilgilidir ve ravilerin kimliklerinin tayininde başvurulan ilmin adıdır.
ENSEDENÂ: “Bize şiir okudu” manasına da gelen bu tabir, hadis rivayet usulleri dahilinde şiir rivayet ederken eda sîgası olarak kullanılan lafızlardandır. Talib rivayet ettiği bir manzumeyi şeyhe kendisi okumak suretiyle (arz) rivayet etmişse ensedenâ fulânun bi-kırâ’atî aleyhi ; başkasının okumasıyla arz metoduyla almışsa isnadında ensedenâ fulânun kırâaten aleyhi eda lafızlarını kullanır.
EL-ERBA’A: Dört karşılığı olan bu sayı sıfatı hadis ilminde ashab-I sünen de denen Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neşe’î ve İbn Mâce’yi ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.
ERBA’ÛN: Türkçe’de “kırk hadis” özel tabiriyle bilinen ve kırk hadisten meydana gelen hadis derlemelerine denir.
ERÇÛ EN LÂ BE’SE BİHÎ: “Umarım zararsızdır” manasına hem çerhte hem de ta’dilde kullanılan lafızlardandır.
ERSELEHÛ FULÂN: “Bu hadisi falanca irşal etti” veya “mürsel olarak nakletti” manasınadır. Muhaddişlerin çok kere mürsel ile munkatının arasını ayırmadan isnaddan ravi düştüğünü belirtmek üzere kullandıkları lafizdir.
ESAHH: “Daha sahih” demektir. Bir hadis veya rivayeti diğeri ile mukayese sonunda herhangi bir sebepten dolayı birinin diğerinden sıhhat bakımından üstün ve kabule sayan bulunması halinde daha üstün olanı belirtmekte kullanılan tabirdir.
ESAHHÜ SEY’İN Fİ’L-BÂB: Konusunda en sahih hadis manasına gelen bu tabir esahhü mâ câ’e fi’l-bâb tabiriyle aynı manada ve aynı yerde kullanılır.
ESAHHÜ’L-AHÂDÎS: “Hadislerin en sahihi”manasına sahihlik şartlarını en üst seviyede taşıyan hadisler için kullanılır.
ESAHHÜ’L-EŞÂNÎD: “İsnadların en sahihi” demektir. Yerine göre aynı manada eşbetu’l-eşânîd (isnadların en sağlamı), ercahu’l-eşânîd (isnadların en çok tercih edilecek olanı) ve (Ahmed b. Hambel tarafından) ecvedu’l-eşânîd tabirleri de kullanılır.
ESAHHÜ’L-KUTUB: “Kitapların en sahihi” manasına hadis kitapları içerisinde ihtiva ettiği hadisler itibariyle en sahih kabul edileni ifade etmekte kullanılmıştır.
EŞÂNÎD: “İsnad” kelimesinin çoğuludur. İsnad, bir hadis veya haberi söyleyenine nisbet etmeye denir.
ESBÂBU VURÛDU’L-HADÎS: Esbâbu’l-hadîs de denir. Hadislerin söyleniş, bir fiil bildiriyorsa işleniş sebeplerini konu olarak alan ilim dalının adıdır.
ESBÂBU’L-VAZ’: Hadis uyduranları bu işi yapmaya sevk eden sebeplere denir.
ESBÂT: “Sebt” kelimesinin çoğuludur. Sebt, bilhassa güvenilir ravileri ifade etmekte umumi bir tabir olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte ta’dil lafızlarındandır.
EŞBETU’N-NÂS: “İnsanların en sağlamı ve güvenilir olanı” manasına gelir ve hadis ravilerinin ta’dilinde kullanılan lafızlardandır.
ESER: Haberle aynı manaya gelen bir terimdir. Bazı hadis alimlerine göre haber hadisle se manalı olduğuna göre eser hadistir, bazı fakihlere göre ise sahabeden gelen mevkûf rivayetlerdir.
ESERÎ: Genel olarak, hadis ve haber terimleriyle eş manalı olarak kullanılan eser teriminin Horasan fakihleri istilahında kazandığı manaya göre muhaddis karşılığıdır.
ESMÂ VE KUNÂ: Hadis ravilerinin ve muhaddişlerin isim ve künyeleri manasınadır. İsim veya künyesiyle tanınan ravileri konu olarak alan ilim dalidir.
ESMÂ-MÜFREDE: Tek isimler manasına müfredat bahsinin isimler kısmını ifade eden değişik bir tabirdir.
ESNÂ’U’S-SENED: Hadisin ravi ile sened arasındaki rivayet zincirinin orta kısımlarını ifade eder.
ESEDDU’N’NÂSÎ KIZBEN: “İnsanların en yalancısı” demek olup çerh lafızlarındandır.
ETBÂ’U’T-TÂBİ’ÎN: Kısaca el-etbâ da denir. Tâbi’ilerden sonra gelenler, tâbi’îne tabi olanlar, tâbi’îni takip ednler demektir. Tâbi’îlerle görüşüp onlardan hadis rivayet edenler olarak tanımlanır.
ETKAN: Adelet ve zabt yönünden en üst derecede olan ravilerin ta’dilinde kullanılır.
ETRÂF: Ale’l-etrâf denilen metotla tasnif edilen hadis kitaplarına denir.
EV KEMÂ KÂLE: Bir hadisi manasıyla rivayet eden ravinin yanılma ihtimalini göz önünde tutarak rivayetten sonra söylenmesi iyi görülen tabirlerdendir.
EVÂİL: Hadis metinlerinde bildirilen olayların tarihlerini tespitine yardımcı olmak üzere ilk defa yapılan işleri ifade eden bir tabirdir.
EVHA’L-EŞÂNÎD: Ed’afu’l-eşânîd terimiyle aynı manaya gelir ve isnadların en zayıf görülenini ifade eder.
EVHÂM: “Vehm” kelimesinin çoğuludur. Vehm, ravinin çerhine sebep teşkil eden hususlardan biridir ve ravinin rivayetinde yanılmasından ibarettir.
EVLÂDU’S-ŞAHÂBE: Sahabenin çocukları demek olan bu tabiri el-Hâkim usul kitabının ön yedinci bahsi olarak almıştır.
EVSAKÜ’N-NÂS: “İnsanların en sağlamı” anlamında ta’dîl lafızlarındandır.Hakkında evsakü’n-nâs denilerek adaletl, öldüğuna ravi arık en güvenilir, hadisleri en çok kabule layık ravi demektir. Aynı manada a’delu’n-nâs ta’dil lafzi da kullanılır.
EVTÂNU’R-RUVÂT VE BULDÂNUHUM: Ravilerin vatanları ve yurtları yani yerleştikleri yerler manasınadır. Hadis usulünün ravilerle ilgili konularından biridir. Yerleştikleri yerlerin bilinmesi ravilerin bilinmesine geniş ölçüde yardımcı olduğu gibi ilim tasnif metodu olarak da büyük önem taşır.
EVVELU’S-SENED: Senedin, sahabenin bulunduğu baş tarafına denir.
FÂSİHU’L-GALAT: “Hatası çok” anlamında bir deyim olup çerh lafızlarındandır.
FÂSIK: Küfre düşmemek şartıyla söz ve fiillerinde dinin emirlerine aykırı hareket eden, bir başka deyişle fiska kapılan raviye denir.
FASİKÜ’L-TE’VÎL: Fıska kapılan ravilerden bir kısmı, genelde İslam’ın genel prensiplerine uymakla birlikte Kur’ân-ı Kerim veya sünnetin bir hükmünü te’vil ederek yorumladığı için fasık sayılanlara denir.
FE’ALE FULÂN: “Falanca şunu yaptı” demek olup cezm sîgalarındandır.
FER’: Hadis rivayet etmek üzere muhaddise başvuran tâlibin, şeyhin hadislerinin yazılı olduğu kitabın asıl nüshasından istinsah yani kopya ettiği kitaba denir.
FERD: Garîb müterâdifıdır ve isnadın herhangi bir yerinde ravisi tek kalmış olan hadis çeşidine denir.
FERD-I MÜHÂLİF: Bir ravinin kendisinden daha üstün ravilerin rivayetlerine aykırı olarak tek başına rivayet ettiği hadistir.
FERD-I MUTLAK: İsnadın herhangi bir yerinde ravisi tek olan ferd hadisin kısımlarından biridir. Teferrud denilen rivayette tek kalma senedin başında olan hadistir.
FERD-I NİSBÎ: Ferd hadisin ikinci kısmıdır ve ravilerin birine nisbetle ferd olan hadis çeşididir.
FEVÂ’İD: Herhangi bir konu ile ilgili faydalı bilgiler verilirken başlık yerine kullanılır.
FİKHU’L-HADÎS: Hadislerin taşıdığı mananın etraflıca anlaşılması demektir.
FİKHU’R-RÂVÎ: Hadis rivayeti ile meşgul olan kimsenin rivayetinin şartlarını, hakikatini, çeşitlerini, hükümlerini, ravilerin hallerini, rivayet edilen hadislerin sınıflarını gereği gibi bilmesi ve bu bilgiye dayanarak sahih olan hadisleri zayıf olanlarından ve uydurmalarından ayırt edebilmesidir.
FİSK: Ya itikatta ya da amelde olur. İtikatta fisk ya küfürdür yahutta bid’attır.
FİSK Bİ’L-BİD’A: İtikad açısından fiska bid’at de denir. Böyle itikâdî meselelerden doğan fiska fisk bi’l-bid’a denir.
FİSK Bİ’L-MÂSİYE: Ravinin büyük günahlardan birini işlemek veya küçük günah işlemeyi terketmeyip onda ısrar etmesi sebebinden kaynaklanan fisk demektir.
FİSKU’R-RÂVÎ: Ravinin tenkidinde göz önünde bulundurulan on tenkid esasından biridir ve ravinin adaleti ile ilgilidir.
FÎ HADÎŞIHÎ DA’FUN: “Hadisi zayıftır” manasına fîhi da’fun lafzıyla çerh lafızlarından en hafifine delalet eden birinci mertebe lafızlarındandır.
FÎ HADÎŞIHÎ ŞEY’UN: “Hadisinde bir şeyler var” demektir ve bazı alimlere göre çerh lafızlarının altıncı mertebedeki lafızlarındandır. Bazı alimler yerine fîhi şey’un lafzini kullanmıştır.
Fİ’S-ŞAHÎH: Sahih hadisler arasıda yer alır demek olup kimi muhaddislerce hadisin Buhârî ve Müslim’in Şahîhlerinin ikisinde birden, veya sadece birinde bulunduğunu ifade eden tabir olarak kullanılmıştır.
FÎHİ CEHÂLE: Cehalet taşıyor anlamını veren bu tabir kimi alimlere göre çerh lafızlarındandır.
FÎHİ EDNÂ MEKÂL: “hakkında pek hafif bir ta’n vardır” demek olup en ehven mertebede çerh lafızlarındandır.
FÎHİ HALFÜN: Hakkında ihtilaf vardır manasına en hafif çerh lafızlarındandır.
FÎHİ LÎNUN: “Onda gevşeklik var” manasına çerhin birinci mertebedeki en hafifine delalet eden lafızlardandır.
FÎHİ MEKÂLUN: “Hakkında söz var” anlamında çerh lafızlarındandır.
FÎHİ NAZARUN: “Hakkında görüş var” demek olup çerhin beşinci mertebesinde lafızlardandır.
FİHRİST: Fihris şeklinde de kullanılır. İcazet yoluyla hadis rivayetinde şeyhin muayyen birine muayyen bir kitabın rivayetinde izin vermesinde geçer. Şeyh belirlediği talibe hadislerinin yazılı olduğu fihrist denilen defteri rivayet etmesi için icazet verir.
Fİ’İLÎ SÜNNET: Hz. Peygamber’in fiillerinden ibarettir.
FİTEN: “Fitne” kelimesinin çoğulu olan fiten, câmı’ turu hadis kitaplarında Hz. Peygamber devrinden sonra meydana gelmesi muhtemel hadiselere dair hadisleri bir araya getiren ana bölüm başlığının adıdır. Bazı kaynaklarda “el-fiten ve esrâtu’s-sâ’a” ve “el-fiten ve’melâhim” olarak da geçer.
FUHŞU’L-GAFLE: Aşırı gaflet karşılığıdır. Bazı hadis usulü alimlerince “fartu’l-gafle”yi ifade edecek şekilde kullanılmıştır.
FUHŞU’L-GALAT: Bazı alimlerce “kesretu’l-galat” karşılığı olarak kullanılmıştır.
FUKAHÂ-Yİ SEB’A: Tâbi’înin büyükleri arasında fıkıh bilgisi ile temayüz etmiş yedi zata denir: Sa’îd İbnu’l-Müseyyeb, Kâsim b. Muhammed b. Ebi Bekr’s-Sıddîk, Ürve İbnu’z-Zubeyr, Hârice b. Zeyd b. Sâbit, Ebû Seleme b. Abdirrahmân b. Avf, Ubeydullah b. Utbe b. Mes’ûd, Süleymân b. Yesâr.
FULÂN YUS’ELU ANHÜ: “Falan da nasıl diye sorulur mu?” anlamına gelir. Ta’dil lafızlarından biri olup ravilerin adalet ve zabt yönlerinde güvenilir ve yüksek derecelerde olduğunu ifade eder ve birinci mertebede yer alır. Aynı mana ve mertebede “fulânun lâ yus’elu anhü'ta’dil lafzı da kullanılır.
GAFLET: Fartu’l-gafle olarak da geçer. Ravinin zaptıyla ilgili çerh sebeplerinden biridir.
GALAT: Hata karşılığıdır ve hadis rivayetinde hata yapmayı ifade eder.
GALATÂTU’L-MUHADDİSÎN: Hadis ravilerinin rivayetlerinde yaptıkları bazı hataları ve eleştirilerini ifade eden bir tabirdir.
GÂMİZ: Dışarıdan farkedilmeyen ancak ehlinin anlayabileceği hadisin gizli kusuru demektir.
GARÂBET: Ravinin rivayette tek kalması haline denir.
GARÎB: Hangi tabakadan olursa olsun bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif edilmiştir. Çoğulu “garâ’ib” gelir.
GARÎB-İ MESHÛR: İsnadın baş tarafında bir veya birkaç tabakada bir ravinin tek başına rivayet ettiği garîb bir hadis olmakla birlikte sonradan her tabakada birkaç ravi tarafından rivayet edilmekle meshûr grubuna giren hadistir.
GARÎB-İ MUTLAK: Teferrud denilen rivayette tek kalma senedin başında olan hadistir.
GARÎB-İ NİSBÎ: Garîb, senedin, teferrudun meydana geldiği yerine göre “garîb-i mutlak” ve “garîb-i nisbî” kısımlarına ayrılır.
GARÎBEYN: Hadislerin garîb lafızlarını Kur’ân-İ Kerîm’in garîb lafızlarıyla birlikte ele alındığı kitaplara verilen isimdir.
GARÎBU’L-HADÎS: Hadislerin herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, ancak Arap dilinde derinleşmiş alimlerin anlayabileceği lafızları manasınadır.
GARÎBU’L-İSNÂD: Metni sahabeden bir grubun rivayeti olarak bilindiği halde bir başka ravinin bir diğer sahabiden tek başına rivayet ettiği hadistir.
GARÎBU’L-METN: Ravinin metnini rivayette tek kaldığı hadistir.
GARÎBUN METNEN VE İSNÂDEN: Senedi tek olduğundan metni de tek olan ve böylece her iki yönden garîb olan hadisi ifade etmekte kullanılan bir tabirdir.
GARÎBUN MİN HÂZÂ’L-VECHİ: Hadisçilerin isnadında teferrud derek rivayet ettikleri sahih hadisler de garîbu’l-isnâd sayılır. Titmizî’nin Sünen’inde yer yer garîbun min hâza’l-vech diye nitelediği hadisler böyle bir isnadla rivayet edilerek garîb olanlardır.
GAYR-İ MESHÛR ÂHAD: Meşhur âhâd, isnadı ister bir ister birden fazla olsun, dillerde dolaşan haberlerdir. Azîz ve garîb haberler meshûr olmayan âhâd grubuna girerler.
GAYRU DÂBİT: Dabt, işittiği hadisleri aradan uzun zaman geçtikten sonra bile işittiği şekilde ezberinde tutup ne eksik ne de fazla olarak başkalarına rivayet edebilme yeteneğine denir. Dâbit, zabti tam anlamında kullanılır ve zabt vasfını taşıyan ravilere denir. Dabti olmadığına hükmedilen kimseye gayru dâbit denir.
GAYRU ME’HÛZ BİH: Sözlük itibariyle “alınmayan” demek olup bazı hadis alimlerine göre sahih ve hasen gibi makbul hadislerin kısımlarından biridir.
GAYRU ME’MÛN: “Güvenilir değil” anlamına gelen kimi alimlere göre üçüncü mertebeye delalet eden çerh lafizidir.
GAYRU MENSÛB: Umumiyetle baba veya dedesine nisbet ya da herhangi bir beldeye nisbet edilmeksizin sadece ismiyle söylenerek mübhem bırakılmış olan raviye denir.
GAYRU SÂBİT: Kimi mevzû’ât kitapları ile zayıf ravilere ayrılmış kaynaklarda, hadisin Hz. Peygamber (s.a.s)’in sözü olarak sabit olmadığını ; dolayısıyla mevzu olduğunu dile getiren tabir olarak kullanılmıştır.
GAYRU SIKA: “Gayru sıkatın ve lâ me’mûnîn” lafzinin kısa şekli olup “sıka değil” manasına beşinci mertebeden çerh lafızlarındandır.
GAYRU SIKÂ VE LÂ ME’MÛN: “Ne sıkadir ne de güvenilir” anlamını veren beşinci mertebeden çerh lafızlarındandır.
GAYRUHÛ EVSAK MİNHU: “Başkası ondan daha sağlam” manasınadır ve hafif çerhe delalet eden altıncı mertebeden çerh lafzidir.
HA: Muhaddisler, hadislerin yazılışında birtakım rumuzlar kullanır. Bunlardan biri olan “hâ” birkaç isnadı olan hadislerin yazılışlarında isnadın birinden diğerine geçerken birinci isnadla ikincisi arasına konur.
HABER: Hadisle eş manalıdır ; hadis demektir ve Peygamber (s.a.v), sahabe ve tâbi’ûndan nakledilen rivayetlere denir. Buna göre gerek isnadı Hz. Peygambe (s.a.s)’e ulaşan merfû’, gerek sahabiye kadar varan mevkûf, gerekse tâbi’ûna erişen maktû, bütün rivayetlere haber adı verilir. Bu tarife göre haber, hadisten daha sumulludur.
HABBERENÂ: Evzâ’î gibi bazı hadisçilerin icazet yoluyla alınmış hadislerin edasında kullandıkları lafızlardandır.
HABER-İ MESHÛR: Tevâtur derecesine varmamakla birlikte ikiden fazla tarîki olan habere denir.
HABER-İ MÜTEVÂTIR: Her tabakada Hz. Peygamber (s.a.s) üzerine yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan çok sayıda ravi tarafından görerek veya işiterek rivayet edilen habere (hadise) denilir.
HADARA: Hadis ravilerinin rivayetin sahih sayılabilmesi için bazı muhaddislerce sınır kabul edilen beş yaşını tamamlamadan hadis meclislerine devam etmelerini ifade etmek için kullanılır.
HADDESENÂ: “Bize tahdîs etti” manasına ravinin şeyhinden rivayet ettiği hadisleri talibine rivayet ederken kullandığı eda lafızlarındandır.
HADDESENÂ FULÂN KIRÂ’ATEN: “Haddesenâ” eda lafzinin, özellikle arz ve kırâ’a denilen metodla alınan hadislerin rivayetinde kullanılan şeklidir.
HADDESENÂ FULÂN KIRÂ’ETEN ALEYHİ VE ENE ESME’U: Muhaddis eğer başkası okumuş, kendisi dinleyerek rivayette bulunmuşsa o zaman eda lafzi olarak kullanır.
HADDESENÂ İÇÂZETEN: İcazet yoluyla alınmış hadislerin edasında kullanılan lafızlardandır.
HADDESENÂ MUKÂBETEN: “Haddesenâ” eda lafzinin mukâtebe (veya kitâbe) yoluyla alınan hadislerin rivayetinde kullanılan şeklidir.
HADDESENÂ MÜZÂKERETEN: “Bize müzakere yoluyla rivayet etti” manasına eda lafızlarından biridir.
HADDESENÂ SÂHİBUN LENÂ: “Bize ashabımızdan biri rivayet etti” manasına ibhâm lafızlarındandır.
HADDESENÎ: “Haddesenâ” lafzinin müfred zamiriyle gelen şeklidir ve eda lafızlarındandır.
HADDESENÎ BA’DÜ ESHÂBİNÂ: “Ashabımızdan bazısı bize rivayet etti” manasına, sıka ravinin sıka olan şeyhini isnadında ismiyle söylemeyip ibhâm etmesini ifade eden eda lafızlarındandır.
HADDESENÎ GAYRU VÂHİDİN MİN ASHÂBİNÂ: “Ashabımızdan birçok kimse bana tahdis etti” demek olup sıka ravinin sıka olan şeyhini isnadında ismiyle söylemeyip ibhâm ederken kullandığı eda lafızlarındandır.
HADDESENÎ MEN LÂ ETTEHİMU: Daha çok imam Sâfiî’nin rivayetlerinde sıkça görülen ibhâm lafızlarındandır.
HADDESENİ’S-SIKA: “Bana sıka rivayet etti anlamına” gelir. İbham lafızlarındandır.
HADİS: Hz. Peygamber (s.a.s)’e nisbet edilen söz, fiil ve takrirlere hadis denir. Çoğulu kıyas dışı olarak ahâdîs şeklinde gelir.
HADİS İLMİ: Hz. Peygamber’in söz , fiil ve hallerini, bunlar hakkında nakledilen rivayetlerle rivayet sonucu tesbit edilen hadislerin zabdedilmesini ve nihayet sahih olanla olmayanını konu alan ilimdir.
HADİS TARİHİ: Hz. Peygamber (s.a.s)’in hadislerinin rivayetini, rivayetindeki gelişmeleri, tedvin ve tasnif devrelerini tarihi seyir içerisinde ele alan ilim dalına denir.
HADİS USÛLU: Hadisleri, ravilerin adelet ve zabt yönlerinden durumlarını, senetlerin muttasıl veya munkatı olması bakımından Hz. Peygamber (s.a.s)’e nasıl nisbet edildiklerinden bahseden ilimdir. Diğer bir tarife göre, kabul ve ret yönünden ravi ile rivayet edilen hadislerin durumlarının bilinmesidir.
HADİS TEDVİNİ: Hadisleri yazarak bir araya toplamaya denmiştir.
EL-HADÎSE: Değişik yerlerde çeşitli maksatlarla kullanılan bir tabirdir. Mesela Mağrıbli hadisçiler, rivayet sırasında hadisin isnadının sona erdiği, metninin başladığı yerde durarak “el-hadîse” derler.
EL-HADÎSE Bİ-TÛLİHÎ: Hadis rivayeti sırasında şeyh, bir hadisin isnadını ve metnini birlikte zikrettikten sonra bu tabirle nakledilen kısmın devamının olduğunu belirtir.