ÂBÂ VE EBNÂ: Beraberce “babalar ve oğullar” anlamını veren bu iki kelime, baba ile evlat arasındaki rivayeti ifade eder. ÂDAB: Sözlükte “edeb”in çoğuludur. Hadis ilminde âdâb, câmı ve müsannef denilen ve belli konulardaki hadisleri ihtiva eden hadis kitaplarındaki ana konulardan biridir.
ÂDÂBU’L-MUHADDİS: “Muhaddisin âdâbı” anlamını veren bir tabir olup Hz. Peygamber (s.a.v)’in hadislerini, bunların sahih olarak rivayetlerini ve sahih olmayanlardan ayırtedilmesini konu olarak alan hadis ilmiyle meşgul olan muhaddislerin riayet etmeleri öngörülen esaslara denilir.
ÂDÂBU’S-ŞEYH: Şeyh denilen ve kendisine müracaat edenlere hadis rivayet eden muhaddisin bilhassa hadis rivayetinde uyacağı kaideler manasınadır.
ÂDÂBU’T-TÂLİB: Hadis talebine yeni başlayan talebenin taşıması gereken hasletlerle hadis rivayetinde dikkat etmesi gereken hususlara denir.
ÂDİD: İrşâl, tedlîs veya cehâlet yahutta isnadında mestûr bir ravi bulunması yüzünden zayıf duruma düşen bir hadis, güvenilir bir ravinin rivayeti ile desteklenirse zayıflıktan kurtulur ve hasen derecesine yükselir. Bu duruma göre âdid, zayıf hadisi destekleyen, ona kuvvet kazandırarak zayıflıktan kurtarıp hasen derecesine yükselten güvenilir ravinin aynı manaya gelen hadisidir.
ÂFET: Hadisin zayıf veya mevzu addedilmesine neden olan sebebe denir.
ÂFETÜHÛ FULÂN: Hadisin o kimse tarafından uydurulduğunu veya hadisin mevzu sayılmasına sebebin o kimse olduğunu belirtir.
ÂFETÜHÛ KEZÂ: Hadisin zayıf sayılmasına sebep teşkil eden illet gibi bir hale işaret etmedir.
ÂHÂD: Bir, bir tek manalarına gelen “ahad” ya da “vâhid”in çoğuludur. Umumiyetle mütevatır derecesine ulaşamayan hadislere denir. Haber-i vâhid veya haber-i âhâd da denir. İmam Sâfiî de haber-i hâssa demiştir.
ÂKIL: Rivayetlerinin kabul edilebilmesi için ravide bulunması gerekli şartlardan aklı melekelerinin noksansız olmasını ifade eden bir tabirdir.
ÂLÎ HADİS: Ali isnadla rivayet edilen hadise denir.
ÂLÎ İBDÂL: Uluvv vasfına sahip ibdâle denir.
ÂLÎ İSNÂD: Bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Hz.Peygamber (s.a.v) veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi arasında en az sayıda ravinin bulunduğu, veyahutta tanınmış hadis kitaplarının birinin müsannifina arada en az ravi ile ulaşabilen isnaddir.
ÂBÂDİLE: “Abdullahlar” manasına gelen bu deyim, fıkıh ilmine hakkıyla vakıf, (Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zubeyr Abdullah b. Amr b. âs olmak üzere) dört sahabeyi ifade eder.
ADALET: Hadisleri nakleden ravilerin rivayetlerinin kabul edilebilmesi için taşımaları şart olan özelliklerden biri ve en önemlisidir. Tariflerden birine göre “kebâir denilen günahlardan büyük günahları işlemekten, küçük günahları işlemekte ısrar etmekten alıkoyan bir melekedir”.
ADÂLETU’R-RÂVÎ: Adaletle aynı manadadır.
ADÂLETU’S-ŞAHÂBE: Sahabenin gerek hadis rivayetinde, gerekse öteki hususlarda tam manasıyla adeletli ve güvenilir kimseler olmaları demektir.
ADEMU’S-SIHHA: Hadisin sahih olmaması anlamına gelen bir deyimdir.
ADEMU’S-ŞUBÛT: Bir hadisin sahih olmadığını ifade etmek üzere kullanılan bu deyim, sabit olmamak manasınadır.
ADL: Adaletine hükmedilmiş ravinin bu vasfını belirten bir tabirdir ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’den hadis rivayet eden bir ravinin rivayetinin kabul edilmesini gerekli kılan ehliyeti ifade eder.
ADLU’R-RİVÂYE: Hadis rivayeti veya rivayetin kabul edilebilir olması için aranan adalet demektir.
ADLUN-DÂBİTÜN: Adeleti ve zabti tam manasına ta’dilin ikinci, bazı çerh ve ta’dil alimlerine göre üçüncü mertebesine delalet eden lafızlardandır.
ADLUN-HAFIZUN: Adeleti ve hıfzı tam manasına ta’dilin ikinci, bazı çerh ve ta’dil alimlerine göre üçüncü mertebesinde ta’dil lafızlardandır.
ADÛL: Adalet vasfını hakkıyla haiz olan raviler hakkında kullanılan bir tabirdir.
AHBÂRî: Daha çok kıssa, tarih, hikaye ve benzeri konularda haber nakledenlere denir.
AHBERANÂ: Sözlükte “bize haber verdi” demektir. Hadis rivayet metotlarından birisiyle alınan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında isnatta kullanılan eda lafızlarından biridir.
AHBERANÂ FÎ KİTÂBİHÎ: “Bize falanca kitabında rivayet etti” manasına eda sigalarındandır.
AHBERANÂ FULÂN Bİ-TEBLÎGİ FULÂN: Hadis usulünde tebliğ, hadis meclislerinde müstemli denilen görevlinin şeyhin sözlerini ona uzak olup da işitmesi mümkün olmayanlara duyurmak için tekrarlamasına denir… İbn Hüzeyme şeyhten değil de müstemlinin tebliğinden işittiği lafızları belirtmek üzere isnadında bazen ihtiyaten bu özel eda lafzını kullanmıştır.
AHBERANÂ FULÂN FÎMÂ KURİ’E ALEYHİ: Arz yoluyla hadis rivayet eden hadisçilerin isnatlarında kullandıkları lafızlardan biri olup hadisçi, başkası okumuş, kendisi dinlemişse kullanır.
AHBERANÂ FULÂN KIRÂ’ATEN ALEYHİ: “Bize falanca kimse kendisine okumak suretiyle haber verdi” manasına “arz” veya “kırâ’at ale’s-şeyh” denilen hadis alma metoduyla rivayet edilen hadislerin başkalarına rivayeti sırasında isnatta kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANÂ İÇÂZETEN: “Bize icazet yoluyla rivayet etti” demektir. Bazı muhaddişler tarafından icazet metoduyla alınmış hadislerin rivayetinde kullanılmış eda sigalarındandır.
AHBERANÂ KİTÂBETEN: “Bize kitabet yoluyla rivayet etti” manasında eda lafızlarındandır.
AHBERANÂ MÜNÂVELETEN: Münâvele yoluyla rivayet edilen hadislerin naklinde kullanılan eda lafızlarından biridir.
AHBERANÂ MUŞÂFEHETEN: Bazı müteahhir hadisçiler tarafından kullanılan eda lafızlarındandır. Şeyhin sözlü olarak verdiği icazetle alınan hadislerin rivayetinde kullanılır.
AHBARANÎ: “Bana haber verdi” demektir. Daha çok arz veya kırâ’at ale’s-şeyh denilen rivayet metoduyla alınan hadislerin başkalarına rivayeti sırasında kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANÎ FULÂN MUKÂTEBETEN: “Fulan kimse bana yazışma yoluyla haber verdi” manasınadır.Rivayet metotlarından mukâtebe (veya kitâbe) yoluyla alınan hadislerin rivayetinde eda lafzi olarak kullanılan bir tabirdir.
AHBERANÎ RACUL: “Ahberanâ raculun” şeklinde çoğul zamiriyle de kullanılır. Sıka bir ravinin kendisi gibi sıka olan şeyhini isnadında ismiyle anmayarak ibhâm etmesinde kullanılan eda lafızlarındandır.
AHBERANI’S-SIKA: “Bana sıka rivayet etti anlamına” gelir. İbham lafızlarındandır.
AHFÂZ: Adalet sahibi iki raviden birinin diğerinden hadis belleme ve ezberleme yönünden daha üstün olduğunu ifade etmede kullanılır.
AHKÂM: Câmî ya da müsannef denilen ve belli konulardaki hadisleri ihtiva eden kitaplardaki ana konulardan birinin adıdır.
AHKÂM HADİSLERİ: Şer’î hükümlerin kaynağını oluşturan hadislere denir.
AHRECE ANHÜ: “(Hadisi ) ondan rivayet etti” anlamına gelen bir deyim olup hadis edebiyatı içinde bir müsannifin şeyhlerinden birinin hadisi, ondan arada vasıta olmaksızın alarak kendi kitabında nakletmesini ifade eden bir tabir olarak kullanılmıştır.
AHRECE LEHU: “Hadisini kitabına aldı” manasını veren bu tabir hadis kitaplarında bir müsannifin şeyhinin hadisini, ondan gelen senediyle rivayet ederek kitabına almasını ifade eden deyim olarak kullanılmıştır.
AHRECEHU: “Bu hadisi falanca rivayet etti” manasına gelir.
AHRUF: “Harf” kelimesinin çoğuludur. Hadis kitaplarında hadis metnini oluşturan harfler manasında kullanılmıştır.
AHSENÜ ŞEY’İN Fİ’L-BÂB: “Konusunda en iyi hadis” manasını verir. Esahhü sey’in fi’l-bâb gibi bir hadisin herhangi bir konuda rivayet edilen hadisler içinde en iyi kabul edilen olduğunu ifade eder.
AHZ: “Almak” manasına gelir ve genellikle hadisi rivayet etmek manasına kullanılır.
AHZ VE TAHAMMÜL: Terkip olarak tahammülü’l-hadîs, hadis almak demektir ve tamamen rivayet karşılığıdır.
AGREBE BİHÎ FULÂN: “Falanca ravi bu hadisin rivayetinde tek kaldı” manasına gelen bir tabir olup bir hadisn, ravisinin rivayette tek kalması yüzünden ferd veya garîb olduğunu ifade eder.
AKÂİD: Sözlük bakımından akîde kelimesinin çoğulu olan akâ’id genelde inanç sistemi, inanç esasları manasında kullanılan bir İslamî terimdir. Hadis ilminde akâ’id, câmî veya müsannef denilen ve belli başlı konulardaki hadisleri ihtiva eden hadis kitaplarındaki ana konulardan biri ve birincisidir.
AKIL: Hadis ilminde akıl, ravide aranan şartlardan biridir.
AKRÂN:Yaş veya hadis rivayetindeki kıdem itibariyle birbirine yakın olan raviler için kullanılır.
AKVA’L-EŞÂNİD: “İsnadların en kuvvetlisi” manasına gelir.
AKVÂL: “Kavl” kelimesinin çoğulu olup terim olarak görüşler manasına kullanılır ve hadis usulü eserlerinde bir konudaki değişik görüşleri ifade etmek için kullanılır.
ALÂ YEDEY ADL: Bazı çerh ve ta’dîl alimlerince çerhte kullanılmış lafızlardandır. Çerhin üçüncü mertebesinde yer alır.
ALÂMETU’L-VAZ’: Vaz’, çeşitli sebeplerle Hz. Peygamber’in ağzından hadis uydurarak ona iftira etmeye denir. Bir hadisin vaz’ edilmiş olduğuna delalet eden bazı alametler vardır. Bunlar hadis usulü kitaplarında alâmetu’l-vaz’ adıyla geçer.
ALÂMETU’D-DARB: Hadislerin yazılısı sırasında yanlış yazılan kelime veya cümleler işaretlenerek düzeltilmesinden ibaret darb işleminde ve düzeltilen kısmı göstermek üzere kullanılan değişik işaretlere denilir.
ALE’L-AHRUF: “Harflerine göre” demek olup hadis tasnif metotlarındandır. Bu metoda göre yazılan kitaplarda hadisler, ilk kelimelerinin başındaki harfe göre sıralanır.
ALE’L-EBVÂB: “Bablarına göre” anlamını verir. Bu metotla tasnif edilen hadisler, fıkıh konularına göre ayrılır ve aynı konudaki hadisler kitâb başlığı altında ayrı bir bölüm halinde bir araya getirilir.
ALE’L-ETRÂF: Tasnif metotlarındandır ve bu metoda göre yapılan tasnifte hadislerin belli bir bölümü zikredilir.
ALE’L-MA’NÂ RİVÂYET: Hadislerin manasıyla rivayet edilmesine denir.
ALE’L-MESÂNÎD: “Müsnedlere göre” anlamına gelir ve tasnif metotlarından olup bu metodla tasnifte hadisler, konularına bakılmaksızın rivayet eden sahabi ismine göre tertib edilirler.
ALE’R-RİÇÂL: “Riçâline göre” anlamına gelir. Hadis tasniflerinden biridir. Bu metodla yazılan eserlerde hadisler, konularına bakmaksızın rivayet edenin ismine göre bir arada toplanır.
AN: …den, dan manası veren harf-i çerdir. Eda sigaları arasındadır.
AN’ANE: Bir hadisi nakleden ravinin isnadında sadece “an fulânin” diyerek hadis rivayet etmesine denir.
AN’ANE MUNKATI’A: Şeyhinden “an fulânin” diyerek rivayette bulunan ravinin isnadı, bu lafiz şeyhi ile mülâkat etmediği için muttasıl sayılmaz. Böyle rivayette bulunan ravi, şayet tâbi’undan sonraki tabakalardan birinden ise rivayetine şeyhine mülâkî öldüğü kesinlik kazanmadığı sürece an’ane munkatı’a adı verilir. Aynı şekilde ravi tâbiûndan birisi ise rivayetine an’ane mürsele denilmiştir.
ANİ’S-SIKA: “Sıkadan rivayet edilmiştir” manasına gelir. Bazı büyük hadisçilerin, kendilerine sahih olarak ulaşan hadisleri rivayet ederken şeyhlerinin ismini söylemeyip ibhâm etmekte kullandıkları lafızlardandır.
ARZ: Hadis rivayet metotlarından biri olup ravinin elinde bulunan hadisleri şeyhe okumasından ibarettir. Arz ale’s-şeyh şeklinde de kullanılır. Aynı manada arz-ı kırâ’at, arz-ı semâ tabirleri de kullanılmıştır.
ARZ-I MÜNÂVELE: Münâvele yoluyla arz manasına gelen bu tamlama hadis talibinin, herhangi bir yerden elde ettiği şeyhine ait kitabın aslını veya fer’ını ona vermesi; şeyhin bu nüşhayı tedkik ettikten sonra kendisine geri vermesine denir.
ASHÂB: Hz. Peygamber devrine yetişmiş, onu Müslüman olarak görmüş, onunla bir arada bulunmuş, yine Müslüman olarak ölmüş kimselere denir.
ASHÂB-İ AHRUF: Hadis rivayetinde şeyhin lafızlarına harfiyen rivayet ederek işittiği gibi nakledenlere denir.
ASHÂB-İ KUTUB: Genellikle hadislerini ezberinden değil, kendilerine ait bir kitaptan okuyarak rivayet eden hadis ravilerine isim olmuştur.
ASHÂB-İ SUFFE: Medine’de Mescidü’n-Nebi bitişiğinde bulunan va adına Suffe denilen üstü kapalı, gölgelik yerde kalıp vakitlerini daha çok ibadet, Kur’an öğrenimi ve hadis müzakeresi ile geçiren bir kısım sahabilere denir. Ehl-İ Suffe de denir.
ASHÂB-İ SÜNEN: Ebû Dâvûd, Tirmizî, Neşe’i ve İbn Mâce’nin sünenleri meşhur olmuştur. İsimleri anılan dört muhaddise Ashâb-ı Sünen diyenler vardır.
ASHÂBU’L-ASERÂT: Rivayet ettiği hadislerin sayısı yirmi ile yüz arasında değişen sahabiler için kullanılır.
ASHÂBU’L-ELF: “Bin hadis sahipleri” manasına gelen bir tabirdir. Rivayet ettiği hadislerin sayısı binden fazla olan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBU’L-ELFEYN: “İki bin hadis sahipleri” manasına gelen bir tabir olup rivayet ettiği hadislerin sayısı iki bini aşan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBU’L-HADÎS: Aynı manada Ehlü’l-hadis ve ehlü’l-eser tabirleri de kullanılır. Kendisini hadis ilmine adamış alimlerle, hadis rivayetiyle meşgul olan ravilere denir.
ASHÂBU’L-Mİ’E: “Yüz hadis sahipleri” demek olup sahabilerin rivayet ettikleri hadis sayısına göre taksim sonucu yüz ile iki yüz arasında hadis rivayet eden sahabiler için kullanılan özel tabirdir.
ASHÂBU’L-Mİ’ETEYN: “İki yüz hadis sahipleri” manasına gelir. Rivayet ettikleri hadislerin sayısı ikiy üz ile üç yüz arasında olan sahabiler için kullanılan tabirdir.
ASHÂBU’L-Mİ'ÎN: “Yüzlerce hadis sahibi” anlamına gelen bir tabir olup rivayet ettiği hadislerin sayısı binden az, üç yüzden fazla olan sahabiler için kullanılır.
ASHÂBU’L-ÜLÛF: “Binler sahibi” demek olup rivayet ettiği hadis sayısı binlerle ifade edilen sahabiler için kullanılan bir tabirdir.
ASHÂBU’S-SÜNENİ’L-ERBA’A: Hadis edebiyatında sünen isimli daha çok ahkam hadislerinden oluşan kitap müelliflerine ashâbu’s-sünen tabir edilmiştir. Bunlar arasında el-kutubu’s-sitteyi oluşturan altı hadis kitabının eş-şahîhân dışında kalan dört sünen sahibine eshâbu’s-süneni’l-erbi’a denilmiştir ki bunlar Ebû Dâvûd, Titmizî, Neşe’î ve İbn Mâce’dir.
ASL: Ravi veya şeyhin başka şeyhlerden rivayet ettiği hadislerin yazılı olduğu kitabına denir.
ASLEYN: Buhârî ile Müslim’in el-Câmı’u’s-Sahîh isimli Kur’ân-ı Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilmiş olan meşhur eserlerine denir.
ASLU’S-SENED: “Senedin asli” manasına gelir ve senedin sahabi isminin bulunduğu baş tarafına denir. Aynı manada “evvel”, “menşe’ ”, “âhır”, “intihâ”, “muntehâ-yi sened” tabirleri de kullanılır.
AŞERE-İ MÜBEŞŞERE: Sağlıklarında Cennetle müjdelenen on sahabiye denir. Bunlar (Ahmed b. Hanbel’in naklettiği bir hadise göre) Hz. Ebû Bekr, Hz Ömer, Hz. Osmân’dan ibaret olan dört halife ile Talha b. Ubeydullah, ez-Zubeyr b. Avvâm, Abdurrahmân b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkâs, Saîd b. Zeyd Ebû Ubeyd İbnu’l-Cerrâh’tır.
ATFE: Hadisleri yazarken yanlışlıkla yazılmayıp sonradan sayfa kenarına veya satır arasına ilave edilen kelime veya kelimeleri işaretlemek üzere uzatılan çizgiye denir.
ATIF TEDLÎSİ: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına tedlîs denir. Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlîse, atıf tedlîsi denir.
AVÂLÎ: Âlî istilahinin çoğul şeklidir. Buna göre avâlî, isnadında uluvvu mutlak vaki olmuş, bir başka deyişle Hz. Peygamber (s.a.ş)’den âlî isnâdla rivayet edilmiş hadislere denir.
AZBAT: Adalet vasfına haiz iki raviden birinin diğerinden zabt yönünden üstün olduğunu ifade etmekte tabir olarak kullanılır.
AZBATU’N-NÂS: “İnsanların en sağlamı” manasına olup ta’dil lafızlarındandır ve ta’dilin birinci mertebesinde yer alır.
AZÎZ: Garîb iken bir başka tarikten rivayet edilmek suretiyle kuvvet kazanan ve garîb olmaktan kurtulan hadistir.
AZÎZ-İ MESHÛR: Önceleri iki raviden rivayet edilmişken sonradan tarîklarının çoğalmasıyla meshûr haline gelmiş olan hadistir.