Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim KUTLAY Hoca ile Ramazan ayının son gününün “ihya” edilmesini konuştuk.
Vuslat Dergisi: Muhterem Hocam, Ramazan ayının son on gününün ihya edilmesi ne demektir?
Kutlay hoca: Müslüman ihya eridir, Allahın izniyle gönülleri ihya eder, toplumu ihyâ eder. Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ eder, gece ve gündüzü ihyâ eder.
İhya; canlandırmak, diriltmek, diri tutmak, hayat vermek demektir. “Bir canı ihya eden bir toplumu ihya etmiş gibidir,” meâlindeki âyette ihyâ Kur’anî bir terimdir. Bu âyete göre; Allahın izniyle bir can kurtaran, bir canın kurtulması için gayret eden bütün toplumu kurtarmış gibi ecir ve sevap kazanır. Bu ulvî anlayış doktora da, öğretmene de, arama kurtarma elemanına da davet ve irşad erine de hizmet aşkı, görev sevgisi aşılar.
Sünen-i Tirmizî’de yeralan; “Kim benim sünnetimi ihya ederse –yani - beni sevmiş olur. Beni seven de Cennette benimle beraber olur,” hadis-i şerifinde ihyâ nebevî bir terimdir. Allah Rasûlü’nün sünnetini canlandıran, O’nun sünnetini hayata yansıtan, O’nun sünnetine hayat veren, O’nun ihmal edilen bir sünnetini dirilten O’nu sevmiş, O’na olan sevgisini ortaya koymuş olur, Cennet’te O’nunla beraber olmaya hak akzanır.
Gecenin “ihya” edilmesi ise, gecenin ibadet ve taatle, zikir ve istiğfarla, Kur’an ve tesbihle, dua ve niyazla, gözyaşıyla güzel bir şekilde değerlendirilmesidir. Gecenin ihya edilmesi, bütün geceyi uyku ve gafletle geçirme yerine; önemli bir kısmının ibadet ve tâatle geçirilmesidir. Gecenin ihyası, gecenin ölü bırakılmaması, canlı tutulmasıdır.
Ramazan ayının özellikle son on günü son on gecesi bu anlamda canlandırılmalı, ihya edilmelidir. Bu manevi iklimden azamî şekilde istifade edilmeli, nafile namaz, Kur’an tilâveti, zikir, tesbih, tehlil, tekbir, tefekkür, muhasebe, tevbe ve istiğfarla en güzel şekilde değerlendirilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz, Ramazan ayının tamamını en güzel şekilde değerlendirdiği gibi, son on gününü daha özel manevî bir programla değerlendirir, aile halkını ve annelerimizi de nafile ibadete davet ederdi.
Buharî ve Müslim’in rivayetine göre; Hz. Aişe radıyallahu anhâ validemiz anlatıyor: “Ramazan ayının son on günü girdiğinde Allah Rasûlüsallallahu aleyhi ve-sellem geceleri ihya eder, ev halkını -ibadet için- uyandırır, ev halkıyla – dünyevî anlamda- ilişkisini keser, kendini tamamen ibadete verirdi”.
Peygamberimiz’in hanımları bu çağrıya uymuş, annelerimizin itikâfta bulunmaları için Mescid-i Nebevî içinde özel çadır kurulmuştu.
Vuslat Dergisi: İtikâf, Peygamberimiz’in Ramazan ayında hiç terk etmediği fiilî sünnetidir, diyebilir miyiz?
Kutlay hoca: Gayet tabii.. İtikâf, Sevgili Peygamberimiz’in çok önem verdiği, maneviyat dolu, feyizli bir ibadet idi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve-sellem, Ramazan ayını bulunmaz manevî bir mevsim olarak değerlendirirdi. Ramazan ayı içerisinde son on günün ise ayrı bir yeri vardı. Son on gün, bin aydan hayırlı Kadir gecesinin içerisinde bulunduğu bereketli ve feyizli günlerdi.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve-sellem, bazen Kadir gecesine tesadüf etme arzusuyla Ramazanın ikinci on gününde itikâfa girmiş olsa da; genellikle Ramazan ayının son on gününde itikâfa girerdi. Ancak vefat ettiği sene Ramazanın son yirmi gününü itikâfla geçirmişti.
İmam İbn Şihab ez-Zührî’nin şu sözünü nakletmeden geçemeyeceğim: Peygamberimiz’in Medine’ye geldikten sonra hayatının sonuna kadar hiç terk etmediği itikâf ibadetini müslümanların nasıl terk ettiklerine doğrusu çok hayret ediyorum?!.”
Vuslat Dergisi: İtikâf ibadeti hakkında bilgi verir misiniz? İtikâfa girecek müslüman ne yapmalıdır?
Kutlay hoca: İtikâf, mü’min kul için maneviyat kampıdır. “İtikâf”,mü’min kulun dünya işlerinden uzaklaşarak, evinden ve çoluk çocuğundan ayrılarak Ramazanın son on günü ve gecelerini mescidde ibadet ve taatle, Kur’an ve zikirle, dua ve niyazla, tevbe ve istiğfarla, ilim ve irşadla, muhasebe ve tefekkürle geçirmesi, takva yolunda ilerlemesi, kendisini tamamen Rabbine vermesi ibadetidir.
İtikâfa girecek müslüman, Ramazan ayının yirminci günü iftarını mescidde açar. O andan itibaren bayram gecesi yatsı namazının sonuna kadar sürekli mescidde bulunur. Bayram gecesi yatsı namazından sonra evine gider, bayram namazı için hazırlanır. Bu süre içerisinde gece-gündüz hiç mescidden çıkmaz, sadece abdest tazelemek için mescidden çıkabilir.
İtikâfa giren kişi, iftar ve sahurunu mescidde yapar. İftar ve sahur yemeklerini yakınları veya arkadaşları getirir. Az uyur, az yemek yer, sürekli namaz, Kur’an tilâveti, dua, istiğfar, zikir ve tesbihat ile meşgul olur ve varsa ilim meclisinde bulunabilir. Görünüşte insanlarla beraber olsa da gönlü Hak’la beraber olur, Âlemlerin Rabbine yaklaşmaya çalışır. Çevreile ilişkisini tamamen keser. Dünyadan, dünyalıklardan ve dünya ehlinden uzak durur. Gazete, radyo ve günlük haberlerle ilgilenmez. Hal-hatır sohbetleri yapmaz. Her çeşit cinsî ve şehevî söz ve davranışlardan uzak durur.
Hanımlar için en güzel itikâf yeri, kendi evleridir. Mescidde hanımlara ait özel bir bölüm veya çadır varsa hanımlar, mescidde de itikâf yapabilirler.
İtikâf, mü’min kulun kulluk görevindeki eksiklerini düşündüğü, hayatını gözden geçirdiği, pişmanlık gözyaşı döktüğü, ana-babası, yakınları, müslüman kardeşleri ve bütün İslâm dünyası için Cenab-ı Hakka yalvardığı, günah ve kusurlarının silinmesine, manevî derecelerinin artmasına vesile olan sevabı bol nafile ibadetler zinciridir.
Özellikle dünya-ahiret dengesini ahiret aleyhine bozan, günlük telaş ve meşgaleler içinde boğulan, tamamen dünyevîleşen günümüz insanının ahirete yönelmesi için güzel bir vesile olan itikâf, gerçekten altın fırsattır.
Her yıl Ramazan ayında yapılması mümkün olmazsa, en azından ömürde birkaç defa itikâf yapılmalıdır. İtikâfa girdiğimizde bu ibadetin zevkine varılacak, manevî hayatımızda itikâf öncesi ve sonrası arasındaki fark açıkça görülecektir.
En güzel en tatlı ve en zevkli itikâf, hiç şüphesiz Mekke-i Mükerreme’de Mescid-i Haram içerisinde veya Medine-i Münevvere’de Mescid-i Nebevî’de yapılan itikâftır. Mescid-i Haram’daki itikâfta diğer ibadet şekillerine ilâve olarak Kâbe-i Muazzama tavafı da yer almaktadır.
Vuslat Dergisi: Bir de Kadir gecesinin ihya edilmesi konusu var.
Kutlay hoca: Kadir Gecesi, kitabımızda hakkında özel bir surenin indiği, bin aydan daha hayırlı olan, başta Cebrail aleyhisselâm olmak üzere meleklerin Rablerinin izniyle gurup gurup indiği, tan yeri ağarıncaya kadar selâm ve selâmet gecesidir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve-sellem, böyle hayırlı ve feyizli bir gecenin ihya edilmesine elbette büyük önem verecek, bunu ashabına ve aile halkına tavsiye edecektir. Allah Rasûlü, bu gecenin faziletini; Sahih-i Buharî’de rivayet edilen bir hadis-i şeriflerinde; “Kim kadir gecesini inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek ihya ederse geçmiş bütün günahlarıaffolunur”, ifadesiyle belirtecektir.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve-sellem, Kadir gecesini Ramazanın son on gecesi arasında, özellikle tek gecelerde aramamız gerektiğini ifade buyurmuştu. Buna rağmen bu konudaki değişik rivayetleri değerlendiren aralarında İmam Ebu Hanife ve İmam Ahmed b. Hanbel’in de bulunduğu pek çok İslam alimi, Kadir gecesi’nin –çok büyük bir ihtimalle-Ramazanın yirmi yedinci gecesi olabileceği görüşünü ileri sürmüşlerdir.
Hangi gece olduğu kesin ve net olarak belirtilmeyen bu geceye tesadüf edebilmek, bu geceyi ihya edebilmek için son on gecenin tamamı ibadet ve tâatle değerlendirilmelidir.
Gece ibadetine daima ayrı bir önem veren müslümanın hayatında “Her geceyi Kadir bil”, düşüncesi hakim olduğunda mutlaka Kadir Gecesi’ne tesadüf edilecek, bol ecir ve mükâfata erişilecektir.
Vuslat Dergisi: Muhterem Hocam, Son sözünüz?
Kutlay hoca: İtikâfınız ve Kadir Geceniz mübarek olsun!.. Rabbim, cümlemizi Kadir gecesini ihya etmeye muvaffak olanlardan eylesin…